Lozan Andlaşması Hakkında Bir Değerlendirme (24 Temmuz 1923). Prof. Dr. Bayram KODAMAN. Uluslararası hukuka göre, andlaşma denilince genellikle devletler arasındaki hak ve görevleri belirleyen, mevcut durumu değiştiren veya kaldıran yazılı belge anlaşılmaktadır.
TÜRKİYE´MİZİN TAPUSU LOZAN 99 YAŞINDA * Lozan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre´nin Lozan şehrinde Türkiye ile İngiltere, Fransa,
Kılıçdaroğlu, Lozan Barış Antlaşması'ndaki diplomasi zaferiyle Milli Mücadele'nin taçlandığını belirterek şunları kaydetti: "Büyük bir diplomasi zaferine imza atarak bağımsız Türkiye'nin yolunu açan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, İsmet İnönü'yü ve tüm milli mücadele kahramanlarımızı saygı ve minnetle anıyor
BİLDİĞİM kadarıyla Misakı Milli konusunda en kapsamlı akademik çalışma Mustafa Budak’ın 580 sayfalık eseridir: 'İdealden Gerçeğe, Misakı Milli’den Lozan’a Dış P
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Lozan Barış Antlaşması'nın 99. yıl dönümüne ilişkin olarak, "Lozan, ülkemizin tapu senedidir!" mesajını paylaştı.
cash. Ders Notları Misaki Milli Kısa Kararlar 1-Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında işgal edilmemiş yerler Türk yurdu sayıldı. Yorum Milli Sınırlar çizilmiştir. 2-Ülkemizdeki azınlıklara, dışarıdaki Türkler kadar halklar verilmelidir YorumÜlkeler arası EŞİTLİK İLKESİ benimsenmiştir. 3-İstanbul ve Boğazlar tehlikelerden arındırılırsa uluslararası ticarete açılacaktır. Yorum Bu toprakların bizim olduğu vurgulanmıştır. 4-Kapitülasyonlar kaldırılmalıdır. Yorum Kapitülasyonların kaldırılması gerektiği bildirilmiştir. 5-Boğazlar ve sınırlar konusundaki şartlar kabul edilirse bize düşecek olan dış borçlar ödenecektir. Misaki Milli Kararları 6-Kars, Ardahan, Batum ve Batı Trakya’da gerekirse halk oylaması yapılacaktır. Yorum Buraların çoğunluğu Türk’tü bu yüzden halk oylamasını istiyoruz. 7-Arap topraklarının geleceği bölge halkının vereceği oylara göre belirlenecektir. Belki Bunlar İlginizi Çekebilir. Sosyal Bilgiler Küresel Bağlantılar Türkiye’de ve Dünyada Barış Uluslararası Kuruluşlar İçindekiler1 TÜRKİYE’DE ve DÜNYADA BARIŞ ULUSLARARASI ÜLKEMİZİN İÇİNDE YER ALDIĞI ULUSLARARASI BİRLEŞMİŞ …
TBMM’nin Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra 1924’te milletvekillerine yılbaşı hediyesi olarak dağıttığı Misâk-ı Milli Haritası’nda “Batum, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, Süleymaniye, Musul ve Kerkük” Türkiye toprağı olarak gösterilmişti Birinci Dünya Savaşı'nda büyük bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması ile teslim oldu ve topraklarımız işgal altına girdi. Bütün olumsuzluklara rağmen tarih boyunca esareti kabul etmeyen Türk milleti Anadolu'da ardı ardına kongreler yaparak Milli Mücadele'nin alt yapısını hazırlamaya başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasıyla Milli Mücadele liderini de bulmuştu. SON MEBUSAN MECLİSİ Sultan Vahdeddin, Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra 21 Aralık 1918'de Meclis'i feshetti. Yapılan seçimlerle oluşan yeni Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920'de ilk toplantısını yaptı. Mustafa Kemal Paşa da Erzurum mebusu olarak üyeydi, ancak fiilen katılmamıştı. Türkiye'nin işgali üzerine direniş başlarken, millî istekler için de bir program hazırlanmaya başlanmıştı. Son Mebusan Meclisi'ne seçilen Kuvâyı Milliye taraftarı mebuslar, İstanbul'a geldikleri zaman Hüseyin Kâzım Kadri Bey'in bir metin hazırladığını gördüler. Bunun üzerine Ahd-i Millî isimli bir komisyon kuruldu ve millî istekler için bir metin hazırlanmaya başlandı. Mustafa Kemal Paşa da sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey'e Orbay gönderdi. Komisyonda Wilson prensipleri esas alınarak ateşkes yapıldığı zaman mütareke hattının içinde ve dışında kalan topraklar kaydıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarının bölünmezliği vurgulandı. Osmanlı topraklarında yaşayan milletler kendi geleceklerini kendi oylarıyla belirleyeceklerdi. Mütareke sırasında işgal edilen yerlere de sahip çıkılmaya çalışılıyordu. Sınır konusunda milliyet esas alınmıştı. ÇEKİLECEĞİMİZ SON NOKTA Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de yaptığı toplantıda "Ahd-i Millî Beyannâmesi" adı verilen metni kabul etti. Meclis'te yapılan özel bir toplantıda kabul edilen metni 121 mebus imzalamıştı. Metin yayımlanmadan önce dışişleri memurları tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesine karar verildi. 17 Şubat 1920'de yapılan toplantıda mesele gündeme geldi. Edirne Mebusu Şeref Bey, konuşmasında bunun bir "misâk-ı millî" olduğunu söyleyerek metni okudu. Misâk-ı Millî oybirliğiyle kabul edilip, Fransızca tercümesi yabancı hükümet ve meclislere gönderildi. Son Osmanlı Mebusan Meclisi "Misâk-ı Milli", Türk Milleti'nin çekilebileceği son noktayı gösteriyor ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında yapılan tüm işgalleri reddediyordu. İtilaf devletleri, bu durum üzerine 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal ettiler. Meclis işgal kuvvetlerince kuşatıldı ve bazı milletvekilleri tutuklandı. Mebusan Meclisi, bu gelişmeler üzerine "mebusluk vazifesinin yapılması için uygun bir ortam oluşuncaya kadar" çalışmalarına ara verdi. Sultan Vahdeddin de 11 Nisan 1920'de Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni tatil etti. YILBAŞI HEDİYESİ Bu gelişmeler üzerine Meclis Ankara'da toplanıp, Millî Mücadele'yi verdi. Milli Mücadele sonunda Misâk-ı Millî sınırları içerisindeki bütün topraklar kurtarılamamıştı. Ancak bu bir hedef olarak kaldı. Türkiye'nin önemli Osmanlı tarihçilerinden Prof. Dr. Mustafa Öztürk'ün "TBMM'nin 1924 Yılı Hatırası Misâk-ı Milli Haritası" isimli önemli bir makalesi vardır. Bu makalede 1924'te Meclis'in milletvekillerine dağıttığı Misâk-ı Millî haritası anlatılır. Bu haritaya göre 1924 itibarıyla Türkiye'nin 77 vilayeti vardır. Bazı vilayetlerimizin isimleri günümüzden farklıdır. Bazı vilayetlerimiz ise bugünkü idarî taksimatımızda yoktur. Haritada Rakka ve Deyr-i Zor sınırlarımız dışındayken idarî taksimatta Rakka Urfa'ya bağlı, Deyr-i Zor ise müstakil vilayet olarak gösterilmiştir. Meclisin dağıttığı harita ve üzerindeki idarî taksimat bilgilerine göre 1924'te Batum, Halep Antakya, İskenderun, İdlib, Belen, Reyhaniye, Barişa, Cisr-i Şuğur, Bâb-ı Cebbul, Menbic, Cebel-i Sem'an, Rakka, Deyr-i Zor Resulayn, Aşare, Mesice, Ögmer, Ane, Süleymaniye Gülanber, Baziyan, Şehirbazar, Musul İmadiye, Zaho, Dohuk, Akara, Sincar ve Kerkük Revandiz, Köysançak, Rayine, Selahiye, Erbil gibi bugün Türkiye sınırları dışında olan vilayetler Türkiye toprağıdır. *** Misâk-ı Millî? Misâk-ı Millî, "Milli And" manasına gelir. Ahd-i Millî ve Peymân-ı Millî olarak da söylenir. Misâk-ı Millî altı maddeydi. Misâk-ı Millî hakkında Cevdet Küçük hocamızın TDV İslam Ansiklopedisi'ne yazdığı "Misâk-ı Millî" maddesinden ve Mustafa Budak'ın "İdealden Gerçeğe Misâk-ı Millî'den Lozan'a Dış Politika" isimli kitabından geniş bilgi öğrenilebilir. Birinci maddeye göre Mondros Ateşkesi'nin imzalandığı sırada işgal altına girmiş Araplar'ın yaşadığı topraklarda halkın vereceği oyla gelecekleri belirlenecekti. İkinci maddede daha önce anavatana katılan Kars, Ardahan, Batum için gerekirse tekrar genel oya başvurulması kabul ediliyordu. Üçüncü maddede Balkan Savaşı'nda kaybettiğimiz Batı Trakya'nın durumunun halk oyuyla tespiti isteniyordu. Dördüncü maddede Hilafet merkezi İstanbul ve Marmara Denizi'nin güvenliği ele alınarak, Boğazlar'ın durumu ele alınmıştı. Beşinci maddede azınlıkların haklarına, çevredeki devletlerde Müslümanlar'ın da aynı haklardan faydalanması şartıyla riayet edileceği vurgulanmıştı. Son maddede ise tam bağımsızlığa ve serbestliğe sahip olmamızın hayat ve bekamızın esas temeli olduğu vurgulanıp, kapitülasyonlara karşı olduğumuz vurgulanıyordu. Borçlarımızın ödenme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktı. *** Türk olan her yeri kurtaracağız? Atatürk, Misâk-ı Millî'nin sınırlarıyla ilgili şunu söylemişti "Misâk-ı Millî'mizde muayyen ve müspet bir hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle tespit edeceğimiz hat, hatt-ı hudut olacaktır. Atatürk, Lozan öncesinde 13 Ekim 1922'de yabancı basına verdiği demecinde "Avrupa'da İstanbul ve Meriç'e kadar Trakya, Asya'da Anadolu, Musul arazisi ve Irak'ın yarısı, Makedonya'yı ve Suriye'yi terk ettik. Fakat artık arkada kalan ve sırf Türk olan her yeri ve her şeyi isteriz. Bunları kurtarmaya azmettik ve kurtaracağız" demişti. İstanbul'u işgal eden İngiliz denizcileri Galata Köprüsü'nde. Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Aşağıda Lozan Barış Antlaşması’nda Misak-ı Milli kararlarının tam olarak gerçekleştirilememesinin nedenleri neler olabilir kısaca olarak ele alacağız. Lozan Barış Antlaşması dünya savaşı sonrası yapılan en kapsamlı anlaşmalardan biri olmuştur. Sınırlar, azınlıklar, borçlar, tazminatlar, kapitülasyonlar, boğazlar, patrikhane sorunları, nüfus mübadelesi gibi konuların 143 madde ve 4 bölümden oluşan bir metinle sunulmasının ardından taraf devletlerin onayıyla kabul edilen bir antlaşma olmuştur. Lozan Barış Antlaşması’nda sınırlar Yunanistan, Suriye, Irak sınırları olarak gündeme gelmiştir. Kars, Ardahan, Batum, Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Hatay, Musul-Kerkük gibi coğrafyaların Misak-ı Milli kararları olarak gündeme gelmesi tam olarak gerçekleşmemiştir. Bunda diplomatların, memurların ve dış güçlerin baskılarının etkileri vardır. Çünkü petrol kuyuları bu durumu engellemiştir.
Fotoğraf KAAN SAĞANAKOnur Öymen Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yılına yaklaştığımız şu sıralarda yayımlanan incelemesi Çöküşten Zafere Lozan Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 200 Yıllık Mücadele’de Remzi Kitabevi; Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemeden çöküşüne kadar geçen süre içinde iç sorunlar ve yönetim zaafları nedeniyle nasıl çağının gerisinde kaldığını, aynı dönemde büyük devletlerin hangi baskılara, entrikalara ve tertiplere giriştiklerini, devletin iç işlerini nasıl yönlendirmek istediklerini örnekleriyle karşı yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandıran Atatürk, İnönü ve arkadaşlarının Lozan’da Dünya Savaşı’nın galiplerine karşı Türkiye’nin egemenliğini ve eşitliğini kabul ettirmek ve Misak-ı Milli’de çizilen hedeflere ulaşmak için ne büyük bir mücadele verdiklerini ayrıntılarıyla ortaya koyan Onur Öymen, Lozan Barış Antlaşması’yla nasıl başarıya ulaştıklarını da belgelerle gözler önüne Öymen ile yeni incelemesi Çöküşten Zafere Lozan Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 200 Yıllık Mücadele’yi KARŞI SAVAŞIN KADİM TARİHİ!- Lozan Barış Antlaşması’nın yüzüncü yılına yaklaştığımız bugünlerde yayımlanan Çöküşten Zafere Lozan Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 200 Yıllık Mücadele adlı incelemenizin yazılış aşamalarını sorarak başlayalım isterim söyleşimize. Kaç yıllık bir emeğin ürünü olduğunu ve nasıl bir izlekte kaleme aldığınızı anlatır mısınız?Bu kitabın araştırma ve yazma süresi yaklaşık iki yıl sürdü. Özellikle Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde yabancıların baskı ve müdahalelerini İncelemenizde de vurguladığınız ve açıkladığınız üzere Türklere karşı mücadelenin tarihi çok eskilere dayanıyor. Yüzyıllar öncesinden tohumlanan bu mücadelenin nirengi noktalarını nasıl ortaya koyuyorsunuz?Atatürk’ün nitelemesiyle “Türklere karşı bu suikastlarda başlıca hangi ve özellikle nerelere adresli değişmez emellere dikkat çekiyorsunuz?Türklere yönelik suçlamalar ve entrikaların Haçlı Seferleriyle başladığını söylemek mümkün. Kardinal Naumann’ın “Vatikan’ın yaklaşık 1000 yıllık tarih Türklerle mücadeleyle geçmiştir” sözleri Türk karşıtları konusunda yeterince bilgi veriyor. Protestanlığın kurucusu Martin Luther’in kitaplarından birinin adı “Türklere Karşı Duaya Çağrı” bir diğeri “Türklerle Savaş”.Nirengi noktalarından biri 1699 da imzalanan Karlofça Anlaşmasıdır. Bu anlaşma Osmanlının gerilime döneminin başlangıcı sayılıyor ve Avrupa’nın büyük devletlerinin Türklerin iç işlerine müdahale niyetlerinin işaretlerini Küçük Kaynarca Anlaşması Osmanlı tarihinde o zamana kadar imzalanan en kötü anlaşmadır ve Rusya’nın Türkiye’de yaşayan Ortodoksları himaye etme hakkına kavuşturulmasını yıllarda Yunan bağımsızlığını amaçlayan ayaklanmaya Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın verdiği büyük destek de nirengi noktalarından biri sayılabilir. Napolyon’un Rusya ile birlikte Türkiye’yi parçalama projesi not düşmemiz gereken önemli bir yılında Rus çarının İngiliz büyükelçisine Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşma önerisi bir dönüm noktası olmuştur. Islahat fermanının yazılışında başta İngiltere olmak üzere yabancı ülkelerin müdahalesi devletin yarı sömürge haline gelişinin önemli bir aşaması olarak sonra Düyunu Umumiye’nin kuruluşu ekonomik açıdan da yabancıların etkinliğini büsbütün arttıran önemli bir aşama Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Berlin Anlaşması devletin çökmekte olduğunun işaretidir. Daha sonra Sevr Anlaşması büyük devletlerin Osmanlı devletini paylaşma amaçlarının resmen ortaya konulduğunun Napolyon’un Türklere karşı tutumu ve politikalarında neler dikkat çekmektedir?Napolyon’un Türklere karşı yaklaşımında inişler çıkışlar olmuştur. Başlangıçta genç subayken Türk ordusuna katılarak Türkiye’yi güçlendirmeye katkıda bulunmak istemiş ama kısa bir süre sonra Türklerin egemenliğindeki Mısır’ı ve Gazne’yi ele geçirmek için büyük bir harekat yapmıştır. Daha sonra da Ruslarla Türkiye’nin paylaşılması için temaslar Almanya, Osmanlının sinesine nasıl sızmıştır?Bismarck döneminde Almanya, Türkiye’ye karşı mesafeli bir politika izliyordu. Ancak Alman imparatoru II. Wilhelm Türkiye ile yakın ilişki kurmayı Almanya’nın hedeflerine daha uygun gördü ve bir yakınlaşma politikası durumun esas sebebi Almanya’nın hasmı olan İngiltere’nin egemenliği altında bulunan ülkeleri ele geçirmekti. Bu ülkelerde çok sayıda Müslüman yaşıyordu. Wilhelm Osmanlı Padişahının cihat ilan ederek onları ayaklandırabileceğini düşünüyordu. Ancak, 1890’lardan itibaren bazı üst düzey Alman yetkilileri Osmanlı yönetimini Almanya’nın nüfuz bölgesine katamaya çalışmışlardır. Kitapta bunun örneklerine yer arasında özellikle Von der Goltz’un ve Büyükelçi Wangenheim’ın denetim altına alarak Türkiye’de her zaman Almanya’yı destekleyen hükümetin iş başında bulundurulması düşüncesi yer KAAN SAĞANAK- Osmanlı’dan Cumhuriyet’e 200 Yıllık Mücadele’de ortaya koyduğunuz üzere Osmanlı çağdaş uygarlık düzeyini özellikle hangi kırılma noktalarında ve tarihi eşiklerde kaçırmıştır?Osmanlı İmparatorluğu özellikle Fatih, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinden sonra adım çağdaş uyarlık düzeyinden 1925 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’un fethinde gösterdiği kudret, aşağı yukarı aynı tarihlerde bulunan matbaanın 300 yıl boyunca bağnaz hukukçuların direnişi nedeniyle Türkiye’ye getirilmesini başaramamıştır” Osmanlı İmparatorluğu bir yandan Aydınlanma Çağını bir yandan Sanayi Devrimi kaçırmıştır. Böylece askerlik de dahil olmak üzere pek çok alanda batı ülkelerinin gerisinde siyasi, güvenlik ve ekonomik alanlarda büyük kayıplara yol açmıştır. Özellikle III. Mustafa döneminde etkinliği artan ve önemli kararlar alınırken padişahı etkileyen müneccimlik 1924 yılına kadar İmparatorluğunu birçok alanda geriye gittiğini kabul eden padişahlar bile onun sebebini dini kurallardan ve şeriatlardan uzaklaşmak olduğunu Abdülmecit zamanında yayınlanan Tanzimat Fermanın bu husus açıkça beyan edilmiştir. Meşrutiyet’in 1876 yılında ilanından bir yıl sonra II. Abdülhamit’in meclisi kapatmasıyla Osmanlılar 1908 yılına kadar meşrutiyet idaresinden de mahrum Lozan Barış Antlaşması’nın sömürülen ve sömüren uluslara topyekûn emsal özelliklerini burada da anlatır mısınız? Lozan Barış Antlaşması nasıl bir “mühür”dür, Atatürk’ün tarihe geçen sözlerini burada da anarsanız neler söylersiniz?Atatürk “Lozan Antlaşması, Türk milletine karşı yüzyıllardan hazırlanmış ve Sevr Anlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildiren bir belgedir. Osmanlı tarihinden benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir” Anlaşması’ndan önce Atatürk’ün Anadolu’yu istila etmeye çalışan Yunan ordusuna karşı yürüttüğü büyük kurtuluş savaşının aslında İngiltere’ye karşı bir savaş olduğunu daha sonraki yıllarda belirtmiştir. Aynı görüşü İsmet Paşa da başka bir vesileyle ifade Antlaşması Türkiye’nin emperyalizmle mücadele ederek kazandığı bir siyasi zafer olmuştur. Lozan’da gerek İngiltere’nin gerek Fransa’nın gerek İtalya’nın Türkiye üzerindeki emperyalist emelleri açıkça ortaya kapitülasyonların kaldırılmasına karşı direnmeleri Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu gibi yarı sömürge olarak varlığının sürdürmesinin amaçlandığını açıkça ortaya şekilde borçlar meselesinde Osmanlılar tarafından verilen imtiyazların sürdürülmesini amaçlayan girişimlerde büyük devletlerin aynı amacı güttükleri Türkiye, Lozan’da özellikle ülkemizin bugününe ibret şekilde nasıl bir devlet yapısı ve iradesiyle temsil edilmiştir?Lozan’da Türkiye ulusal egemenliğinden ve bağımsızlığından hiç biz taviz vermemiştir. Lord Curzon İsmet Paşaya “Şimdi kabul etmediğiniz tavizleri cebimize koyuyoruz. İlerde bizden borç istediğiniz zaman bunları birer birer çıkaracağız.” demesi emperyalist ülkelerin Lozan anlaşmasını içlerine sindiremediklerinin bir işareti olmuş ve ileride ekonomik konuları siyasi baskı aracı olarak kullanmaya niyetli olduklarını yıllardan itibaren Türkiye’nin hızlı kalkınma amacıyla aşırı bir borç yükü altına girmesiyle yabancı ülkelerin ülkemize yönelik siyasi amaçlarını gerçekleştirme arzusunda oldukları de Türkiye’nin giderek artan borç yükü altına girmesinden yararlanan bazı devletlerin aynı siyasi baskılarla Türkiye’yi etki altına almaya çalıştıkları görülmektedir. LOZAN VE MİSAKI MİLLİ!- İsmet İnönü’nün başkanlığındaki Türk Heyeti’nin izleyeceği tutumun -İsmet İnönü’nün her vesileyle vurguladığı Misak-ı Milliye bu maddeler arasında önemle yapılan atıflarıyla burada da anarsanız- esasları nelerdi?İsmet Paşanın Lozan’da her vesileyle savunduğu Misak-ı Millinin ana hatları özetle şöyledir- Osmanlı Devleti’nde 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesinin kabulüyle Osmanlı Devleti’nin düşman ordularının işgali altında kalan bölgelerinin geleceği halkın serbestçe vereceği oylara uygun olarak Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimler birbirlerinden ayrılmayacak bir bütün Batı Trakya’nın hukuki durumu da halkın özgürce beyan edeceği oylara uygun olarak İstanbul şehri ile Marmara denizin güvenliği her türlü saldıra karşı dokunulmaz olmalıdır. Bu esas mahsus kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaretine ve ulaşılmanın açılması konusunda bizimle birlikte diğer müttefik devletlerin birlikte verecekleri karar geçerli Azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman halklarının aynı haklarda istifade etmeleri ilkesine uygun olarak benimsenip güvence altın Milli ve iktisadi gelişmemizi sağlamak için tam bir özürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir. Bu nedenle siyasi, adli, mali ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici kapitülasyonlara karşıyız. Belirlenecek borçlarımızın ödeme koşulları da bu ilkelerle Paşa Lozan’da Misak-ı Milli’nin bu hedeflerini gerçekleştirmek için büyük bir çaba göstermiş ve bunların büyük bir çoğunluğunu gerçekleştirmeyi çerçevede özellikle adli kapitülasyonların kaldırılmaması için İngiltere, Fransa ve İtalya konferansın sonuna kadar direnmiştir ve kapitülasyonlar kaldırılsa bile başka isimle onların yerine alacak yazımlar Paşa bütün bu girişimler karşı çıkmış ve kapitülasyonları kayıtsız şartsız kaldırılmasını Türkiye için o kadar önemlidir ki Lozan’a giderken Atatürk’ün İsmet Paşaya verdiği 14 maddelik talimatın bir maddesi bu konuyla ilgilidir ve kapitülasyonların kaldırılması konusundaki talebimiz karşımızdaki tarafından kabul etmediği takdirde İsmet Paşa’ya Ankara’dan talimat dahi istemeyi gerektirmeden konferansı kesip Türkiye’ye dönebilirsiniz Türk Heyeti’nde kimler yer alıyordu ve heyetin yapısını, oluşumu nasıldı?Lozan’daki delegasyonumuzda Baş delege İsmet Paşanın yardımcısı olarak Rıza Nur ile Hasan Saka yer almıştır. Heyette 6 millet vekili vardı. Bunlar Zekayi Apaydın, Zülfü Tiğrel, Veli Saltık ve Celal Bayar’dı. Bu isimler mecliste teker teker dışişleri bakanlığından hukuk müşaviri Münir Ertegün, siyasi işler müdür Hikmet Bayur, maliye bakanlığında genel müdür Fuat Ağralı ve daha sonra içişleri bakanı olana Şükrü Kaya ünlü yazarlar Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Bayatlı bulunmaktaydı. Heyetin genel sekreteri Raşit Saffet Atabinen’di. Heyette ayrıca dışişleri bakanlığının memurları da yer İncelemenizde karakteri, hırsları, hınçlarıyla tam bir profilini de verdiğiniz ve İsmet İnönü karşısında taktikleri sonuç vermeyen, adeta allak bullak olan, ezberi bozulan, ilk perdede çıkmaza sokacağı Lozan Konferansı’nda en büyük mücadele adeta kendisine karşı verilmiş Lord Curzon’un İsmet Paşa’ya sözleri ileriye dönük hatta bugüne Türklere karşı hangi kozları “cepte” bulunduracağını ortaya koymaktadır?Lord Curzon İngiltere’nin eski Hindistan genel valisiydi ve konferans boyunca İsmet Paşaya ve Türk heyetini baskı altına alarak emperyalist ülkelerin hedeflerini gerçekleştirmeye İsmet Paşa’nın gösterdiği direniş sonucunda bu amaçlara ulaşamamıştır ve 1923 yılının ocak ayının sonunda İsmet Paşa’ya 150 maddelik ültimatom niteliğinde bir anlaşma metni vermiş “Ya bunu kabul edersiniz ya reddedersiniz. Ben 4 şubatta İngiltere’ye dönüyorum” diyerek İsmet Paşa’yı zaman baskısı altına almaya Paşa yine ustaca bir diplomatik cevap vermiş ve müzakereleri boyunca bütün tarafların kabul ettiği maddeleri içeren bir muhtırayı karşı teklif olarak Curzon yapmak istediği baskı sonuç vermeyince konferansı terk etmiş ve konferansın 2. bölümüne katılmamıştır. Ancak Londra’da dışişleri bakanı olarak Lozan’daki İngiliz delegasyonuna kendi baskılarını ve yaklaşımı sürdürecek talimatlar konferansın sonunda İstanbul’daki iltifat devletleri çekildikten sonra bile müttefik devletlerinin ikişer zırhlı bulundurmalarını kabul ettirmeye çalışmış ama İsmet Paşanın tek bir zırhlı sandalı bile kabul edemeyiz cevabıyla karşılaşmış ve istediklerini yaptıramamıştır. İSMET İNÖNÜ’NÜN YILDIZININ PARLADIĞI EN ÖNEMLİ ANLAR!- Lozan Konferansı’nda İsmet İnönü’nün büyük devlet adamlığının, yıldızının parladığı en önemli anları burada da anarsanız neler söylersiniz?İsmet İnönü’nün yıldızının parladığı en önemli anlardan biri konferansın şubat ayı başında kesilmesinden hemen önce Lord Curzon ile yaptığı Lord Curzon’un “Türkiye’ye dönünce meclise ve halka ne söyleyeceksiniz?” sorusuna karşılık “Konferans Lord Curzon yüzünden sonuçsuz kalmıştır. Çünkü o sonuçsuz bırakmak için mücadele etmiş ve her talebimize karşı çıkmıştır.” sözlere Lord Curzon büyük bir tepki göstermiş ancak İsmet Paşa geri adım Paşa’nın başarılı mücadelesi Konferansın sonunda diğer ülkelerin Heyet Başkanları tarafından da saygıyla Temmuz 1923’te sonuçlanan konferansın kapanış konuşmasını yapan Fransız baş delegesi General Pelle “İsmet Paşa mükemmel bir asker olduğu kadar mükemmel bir diplomattır” baş delegesi de “Lozan konferansında Türk heyetinin temsilcisin üstünlüğü kesindi. İsmet Paşa her açıdan konferansa hakimdi. Büyük askeri başarısından sonra Türk tarihinde örneği olmayan bir siyasi zafer kazandı. Şahsen onun bu konferansta oynadığı büyük siyasi role hayranım” demiştir. - Lozan Konferansı’nın ikinci perdesinde çözüm bekleyen öncelikle sorunlar nelerdi?Konferansın 1. bölümde pek az sorun çözüme kavuşabilmişti. Sorunları neredeyse tamamı 2. bölümde ele arada özellikle kapitülasyonlar konusunda konferansın sonuna kadar tartışmalar şekilde borçlar konusunu ve yabancı şirketlerin Osmanlı imparatorluğundan aldığı imtiyazlarla ilgili meselelerde de görüşmeler devam Karaağaç ilçesinin Osmanlılara verilmesi de konferansın son aşamasından Türkiye’nin Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’nın da konferansa davet edilmesini önerdiği Konferansta barışın sağlanıp sağlanamayacağını belirleyecek en önemli konulardan biri olan Boğazlar sorununa ilişkin mücadele nasıl verilmiştir?Türkiye, Lozan Antlaşması’nın bir parçası olan Boğazlar Sözleşmesi’ni, bazı kısıtlamalar içermesine rağmen hangi düşüncelerle kabul etmişti?Türkiye’nin talebi üzerine Konferansın Boğazlar konusu bölümünde Türkiye’nin talebiyle Rusların da katılması talep delegesi Çiçerin boğazlar konusunda Türkiye’nin tam yetkili kılınmasını desteklediğini belirten bir konuşma sonra İsmet Paşa kendisiyle yaptığı iki görüşmede desteğine teşekkür etmiş ancak bu yaklaşımın savunulması halinde konferansta bir sonuca varılmasının mümkün olamayacağını Türkiye izlediği yapıcı ve kararlı tutumun sonuncunda bir yandan Türkiye’nin çıkarlarını güçlü biçimde savunmuş, bir yandan da boğazlar konusunda bir çözüme varılmasına yardımcı Konferansta Yunanistan ve Venizelos’un talepleri, adeta kan parası olarak Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesi konusunu açarsanız; nasıl bir gelişim göstermiş, yer bulmuştur?Yunanistan temsilcisi Venizelos konferansta ülkesinin beklentilerinim destek bulamaması ve sonuç alamamasından sonra İsmet Paşa ziyaret ederek kendisiyle bir görüşme görüşmede Yunanistan’ın İzmir’e asker çıkarmasını destekleyen ve teşvik eden devletlerin Lozan’da kendilerini ortada bıraktığı ve o devletlere güvenerek yola çıkmanın ne kadar büyük bir hata olduğunu anladığını ve Türkiye arasında dostluk ilişkilerinin kurulmasını arzu ettiklerini belirtmiştir. Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödeyecek mali güce sahip olmadığını ifade Yunanistan tazminat ödemeyi kabul etmiş ancak bunu parayla değil Karaağaç’ın Türkiye’ye verilmesi yoluyla yerine getirmek istemiş ve bu noktada görüş birliği Paşa anılarında bu görüşmeyi ayrıntılarıyla anlatıyor ve daha sonra ve Ankara’da ve Atina’da yaptıkları görüşmelerin gerçekten Türkiye ve Yunanistan arasında dostluk ilişkileri sağlanmasına yardımcı olduğunu Venizelos’un İsmet İnönü’ye ortak Slav tehlikesine karşı işbirliği teklifinin arka planını bugünle de bileştirerek yorumlar mısınız?Venizelos, İsmet İnönü’ye Yunanistan’ın bütün komşularının tehdidi altında olduğunu Paşa’nın görüşünü soruyor. İsmet Paşa Türk-Yunan dostluğunun bu açıdan önem taşıdığını eğer iki ülke arasında sağlam dostluk ilişkileri kurulduğu takdirde Yunanistan Türkiye’den hiçbir tehdit beklemeyeceğini bu neden diğer komşulardan gelebilecek tehditlere karşı daha güçlü olacağını Lozan’dan sonra Venizelos döneminde Türkiye’ye karşı dostluk ilişkileri kurmasının arkasında kuşkusuz Yunanistan’ın güvenlik çıkarları yatıyor. Fotoğraf KAAN SAĞANAK- İncelemenizde ortaya koyduğunuz gibi Lozan’da İsmet Paşa’nın başarıyla yürüttüğü diplomatik mücadele sonucunda Türkiye’nin büyük bir zafer kazandığı yaygın bir İnönü’nün aynı düşüncenin Ankara’daki hükümet tarafından da paylaşıldığına ilişkin kuşkuları ki Başbakan Rauf Orbay bu kuşkuları doğrulayan tavırlarıyla ilk elden dikkat çekiyordu. Anlatır mısınız?Özellikle konferansından son aşamasında Başbakan Rauf Orbay’la Lozan’daki Türk delegesi arasında bazı sorunlar yaşandığı en son aşamasında Yunanistan’ın savaş borcunu parayla ödeyemeyeceği anlaşıldığı sırada İsmet Paşa ve delegasyonun diğer üyeleri Yunanistan’ın Karaağacın Türkiye bırakılması ile borcunu ödeme çözümünün yegane gerçekçi çözümü olduğu konusunda görüş birliğine Rauf Orbay aksi görüşteydi. Lozan Antlaşmasının her noktası üzerinde mutabakatıyla varıldıktan sonra Lozan’da anlaşmaya varıldığını Atatürk’e bildirdi. Atatürk bu haberi sevinçle karşıladı ancak Rauf Orbay İsmet Paşa’yı dönüşünde garda karşılamayacağını o tarihte seçim bölgesinde bulunacağını söyledi. Atatürk’ün ısrarına rağmen bu tutumundan imza için birkaç gün talimat gelmemesi İsmet Paşa’yı çok üzdü ve Atatürk’le doğrudan doğruya başvurarak durumu anlattı. Atatürk çektiği telgrafta anlaşmayı imzalamasını ve sonucunu bildirilmesini istedi. İsmet Paşa bundan büyük mutluluk duydu, sevinci Atatürk’e coşkulu bir teşekkür mesajıyla belirti ve anlaşmayı Paşa’nın Ankara’ya gelişinde kendisini karşılayanların başında Atatürk ve diğer devlet yetkilileri vardı ancak Başbakan Rauf Orbay yoktu. Birkaç gün sonra Rauf Orbay, başbakanlıktan İnönü anılarından o dönemde görüş ayrılıklarına düşenlerin daha sonra dostluk içinde çalışmaya devam ettiklerini VE İNÖNÜ’NÜN DİLİNDEN LOZAN!- Atatürk’ün ve İnönü’nün Lozan Antlaşması’yla ilgili değerlendirmelerini burada da dile getirmenizi rica 1. İnönü zaferinden itibaren itilaf devletleri iki farklı anlaşma tasarı sundular. Atatürk bu anlaşmaların Sevr’in yumuşatılmış şeklinde olduğunu ve Türkiye’nin bunları ret ederek Lozan’a varıldığını bu 4 metni madde madde kıyaslayarak Lozan Antlaşması’nı niçin bir zafer olduğunu kanıtlıyor. Lozan Antlaşması’nın değerini öğrenmek isteyenlerin Nutuk’un bu bölümünü dikkatle okumaları uygun da belirttiğimiz gibi Atatürk Lozan’ın Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış suikastı engellemiş olduğu ve Osmanlı tarihinde örneğini görülmemiş bir zafer olduğunu dile Paşa da anılarında şunları söylüyor“Mudanya Mütarekesinden sonra Lozan Konferansı milletin Avrupa ortasında davet olunduğu büyük bir imtihandı. Türkiye medeni alem ortasında, davası açık ve kesin olarak müdafaa edecek medeniyet ve siyasi bir seviye midir? Acaba ortadaki manzara Anadolu’nun dağlarından şu veya bu tesadüfün veya Türkiye ye hasım devletler tarafından işlenen şu veya bu hatanın tesadüfü sonucu mudur? Yoksa bir milletin belli bir hedefe doğru giriştiği şuurlu bir mücadele midir? Lozan imtihanında işte bu soruların cevabı verilmiştir.”DÜNYA ÇAPINDA TARTIŞMASIZ BİR ZAFER!- Dünya Lozan’ı nasıl karşılamıştır ve Lozan’dan ne bekliyorduk ne elde ettik?İngiltere’nin en önemli devlet adamlarından Churchill, “Dünya Bunalımı” isimli kitabında şunları yazıyor“Lozan anlaşması Sevr Anlaşmasının kesinlikle karşıtı oldu. Daha önce Türkiye, barışı dikta etmekle kalmayıp Türk devletini ölüme mahkum etmeye de hazır olan büyük devletler, şimdi eşit koşullardaki görüşmelerde bulunmak zorunda İstanbul’u yeniden ele geçirdiler ve Doğu Trakya’nın önemli bir bölümünü geri aldılar. Tabancı devletlerin her türlü denetim ve yönetimi yok edildi. Kapitülasyonlar kaldırıldı.“Lozan’da ABD’nin gözlemcisi olan John Grew Lozan’ı şöyle değerlendiriyor“İsmet Paşa Lozan’da büyük bir diplomatik zafer kazanmıştır. Bütün İtilaf devletleri diplomatların sırtını yere getirmiştir. Bu olayı inkâr etmenin yararı yoktur. Belki bu, tarihte kazanılmış en büyük zaferdir ve daha başlangıçta İsmet Paşa’nın bütün kozları elinde bulundurmasıyla sağlanmıştır.”Rusya Dışişleri Bakanı Çiçerin “Lozan Konferans’ı ve Dünyanın Durumu” başlıklı makalesinde “12 yıl süren savaşlardan sonra zayıf düşmüş kabul edilen Türkler dünya güçlerini dize getirdi.” tarihçi Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu isimli kitabında Lozan’dan şöyle söz ediyor“Aylarca diplomatik çekişmeler oldu. Onun Türkiye için en büyük önemi bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin içine aldığı bütün topraklarda Türk egemenliğinin tam olarak kurulmasıdır… Aynı zamanda uzun yıllar boyunca bir aşağılama ve boyunduruk sembolü olarak öfke kaynağı olan kapitülasyonlar kaldırıldı. Böylece Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nın yenilmiş devletleri arasında kendi yıkıntısı içinden yeniden ayağa kalkmayı başaran tek ülke oldu. Galip güçlerin kendisine dayattığı barış şartlarını reddetmiş ve kendi şartlarını kabul ettirmişti.”Başka bir ünlü tarihçi olan Toynbee 1926 yılında Kirkwood ile birlikte yazdığı Türkiye-Bir Devletin Yeniden Doğuşu başlıklı kitabında Lozan Antlaşması hakkında şöyle diyordu“Türk Delegasyonu Misak-ı Milliyle belirlenmiş olan toprak konuları, kapitülasyonlar, borçlar ve diğer milli çıkarlar konularında bir adım bile geri atmamıştır. Hemen her konudaki milliyetçi istekleri Lozan’da İtilaf devletleri tarafından kabul edilmiştir. Dünya tarihinde bir eşi olmayan bir olayla karşılaşılmış, yenilmiş, parçalanmış bir ulusun, bu harabe içinden ayağa kalkması ve dünyanın en iyi ulusları ile eşit şartlar içinde karşı karşıya gelmesi ve bu büyük savaşın galiplerini dize getirerek istediklerini kabul ettirmesi şaşılacak bir şeydir. Neticede Lozan’da Türkiye büyük bir zafer kazanmıştır, yeni bir devletin ötesinde bir millet oluşturmuştur.”Toynbee İsmet Paşa hakkında da çok olumlu şeyler söylüyor.“Bu düello da kazanılan başarının en büyük onur payı kulağı ağır işiten fakat her şeyi son derece iyi hesaplayan inatçı devlet adamı ve asker İsmet Paşa’ya ait bulunmaktadır. Ayrıca Türk baş delegesinin gerilemek bilmez karakterinin arkasında bulunun bir cumhurbaşkanı, bir parlamento ve Anadolu halkının azmiyle desteklenmiştir. Lozan da İsmet Paşa değil Türkiye’yi konuşuyordu.” İNÖNÜ GÜZEL, KUTSAL, HER TÜRLÜ HAYAT ŞARTLARINA MALİK VATANIN GELİŞMESİNİ SAĞLAMAYA DERHAL BAŞLAMAK LAZIMDIR!’- İnönü, aydınlarımız ve gençlerimizin antlaşmayı nasıl bir düşünüş biçimiyle değerlendirmesini önermiştir?İsmet İnönü’nün 23 Ağustos 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Lozan’da elde edilen kazanımlar hakkında söyledikleri aydınlara ve gençlere verilmiş bir mesaj o konuşmasında şöyle diyor“Birlik içinde bir vatan, bunun içinde dışa karşı şu gayrı tabii kayıttan ve hükümet içinde hükümet ifade eden iç ayrılıklardan arındırılmış bir durum tabii olmayan mali yükümlülüklerden kurtulmuş bir hal, savunma hakkı mutlak, kaynakları bol ve serbest bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye’dir. Türkiye’yi bu antlaşmalar ifade etmektedir. Bu araçlar ve kaynakları işletmek için, milletin büyük bir geleceğe yürümesi için imkan veriniz. Barış devresi gelmiştir. Tarif ettiğim güzel, kutsal, her türlü hayat şartlarına malik vatanın gelişmesini sağlamaya derhal başlamak lazımdır.”İnönü’nün bu sözleri aynı zamanda gelecek kuşaklarda Türkiye’de görev yapacak siyasetçilere, bilim adamlarına, devlet görevlilerine ve basın mensuplarına verilmiş bir mesaj gibidir.LOZAN ANTLAŞMASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GELECEĞİNE IŞIK TUTAN BİR METİNDİ!’- İrdelediğiniz gibi “Lozan Antlaşması onaylandıktan sonra yapılacak önemli işler vardı. Türkiye kabuk değiştiriyordu. Antlaşma yürürlüğe girdikten sonra Atatürk’ün zihninde gerçekleştirilecek pek çok hedef Paşa bu hedeflerin hayata geçirilmesinde onun en büyük destekçisi olacaktı.” Bu bağlamda antlaşma Atatürk Devrimlerinin gerçekleştirilmesinde nasıl bir rol oynamıştır?Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ışık tutan bir metindi. Türk temsilciler orada Türkiye’nin nasıl özgür, egemen, demokrat ve çağdaş bir ülke olacağının işaretlerini üç ay sonra ilan edilen Cumhuriyet devletin şeklini, yapısını, ilkelerini ve hedeflerini ortaya boyunca Büyük devletler tarafından Osmanlı İmparatoru’nu içeriden çökertmek için bir vasıta olarak kullanılan Azınlıklar konusu, Türkiye ve Yunanistan arasında, varılan mutabakatla büyük ölçüde çözüme Anayasası ile hangi dinden, mezhepten ve kökenden gelirse gelsin Türkiye’ye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk sayarak ülkemize her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılacağını ortaya Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Montrö’ye giden süreçte Türkiye açısından tamamlanması gereken üç önemli konuyu nasıl ortaya koyuyorsunuz?Lozan Antlaşmasının Boğazlar Sözleşmesi birçok açıdan eskisine nazaran önemli bir ilerleme olmakla birlikte bazı noktalarda Türkiye’nin beklentilerinin Boğazlar ve Marmara’nın sahillerinde oluşturulan askersizleştirilmiş bölgenin günün değişen şartları içinde kaldırılması Türkiye’nin güvenlik çıkarları için Türkiye’nin başkanlığında da olsa Boğazlardan geçişi düzenleyen bir komisyonun varlığı da sorun bir dünya savaşının bulutlarının dolaştığı bir dönemde Yakın bir savaş tehlikesinin varlığı halinde Türkiye’nin haklarını ve yetkilerini düzenleyecek bir madde de Montrö Sözleşmesi, Lozan’ın Boğazlar Sözleşmesinin yerini alarak bütün bu eksiklikleri gidermiş ve ülkemizin güvenlik çıkarlarına hizmet Lozan Antlaşması’ndan sonra yaşanan özellikle hangi gelişmeler dikkat çekicidir?Lozan’dan kısa bir süre sonra Ankara’nın Başkent oluşu, 1924 yılında Hilafetin kaldırılarak Türkiye’nin laik bir devlet olma yolundaki kararlılığını ortaya koyması, 1924 yılında Mecliste kabul edilen çağdaş, özgürlükçü, demokratik anayasanın kabul edilmesi. Fransa ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerinden yıllarca önce kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması...Büyük bir hukuk devrimiyle Türkiye’nin medeni hukuk, ceza hukuku, ticaret hukuku gibi alanlarda çağın en ileri düzeylerine getirilmesi, Latin harflerinin kabulü, eğitim devrimi kıyafet devrimi, şapka devrimi, takvimin, tartıların, ölçülerin Avrupa ülkeleriyle ahenkli hale getirilmesi, bütün bu devrimlerle medeni milletler arasında yerini alması, çok partili rejimin temellerinin atılması... Hepsi Lozan Antlaşmasından sonra gerçekleştirilen devrimlerin sadece bir kaçıdır. - Günümüzde ülkemizde hüküm süren bağımsızlık tavrı, iç ve dış politika anlayışı ve hatta düzeyine ilişkin görüşleriniz nelerdir?1950 yılında gerçekleştirilen seçimlerden sonra iktidarın barışçı biçimde seçimi kazanan partiye devredilmesi Türkiye’nin en önemli devrimlerinden biri olmuştur. İsmet Paşa bunu hayatının en büyük hizmetlerinden biri O tarihten sonra bazı alanlarda Cumhuriyetin gerçekleştirdiği devrimlerden ve yeniliklerde geriye gidildiği görülmüştür. Özellikle demokrasi alanında zaman içinde Türkiye zemin sonra askeri müdahaleler nedeniyle demokrasinin kesintiye uğraması daha sonra ülkenin siyasi istikrarının yeniden oluşturulmasında güçlükler yaratmıştır. Bütün bunların ekonomik ve mali alanlarda da olumsuz sonuçları yıllarda büyük devletlerin kendi çıkarları gereğince başka ülkelerin iç politikasını etkilemeye yönelik manevraları, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de sıkıntı bütün bu dönemlerde, özellikle dış politika alanında Atatürk’ün ilkelerini ve cumhuriyetin kurucu değerlerini izlediği zamanlarda kazançlı çıkmış, bunlardan uzaklaşıldığı dönemde sıkıntılar egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğü konularında her dönemde duyarlı olmak, ülke yönetiminde Anayasası’nın değişmez maderine güçlü biçimde sahip çıkmak, Cumhuriyetimizin geleceğini güvence altına alacak ve Türk milletinin refahının, mutluluğunun ve esenliğinin güvencesi Sonraki incelemeniz üzerine birkaç ipucu vermenizi rica ederek bitirelim Yazdığım Çöküşten Zafere Lozan kitabı benim 12. kitabım oldu. Bütün bu kitaplarda başta dış politika olmak üzere, Türkiye’yi yakından ilgilendiren konularda gençlerimizle, aydınlarımızla, siyasetçilerle, basın mensuplarıyla ve toplumun diğer kesimleriyle araştırmalarımı ve düşüneceklerimi paylaşmaya sonra da bu çalışmalarımı sürdürmeyi düşünüyorum. İlk olarak değerli kuzenim Altan Öymen’le birlikte, Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde Türk eğitim hayatına büyük katkılarda bulunan amcam Hıfzırrahman Raşit Öymen ve babam Münir Raşit Öymen’in hayatlarını ve eserlerini anlatacak bir kitap yazmayı planlıyoruz.
Kasım 1922'de İsmet Paşa'nın başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'a giderken 12 Ada 1911'den beri tam 11 yıldır İtalya'nın; Ege Adaları 1913'ten beri tam 9 yıldır Yunanistan'ın; Kıbrıs Adası ise 1878'den beri tam 44 yıldır İngiltere'nin elindeydiAKP'li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta bir konuşmasında şöyle dedi “Misak-ı Milli sınırlarına sahip çıkılmamasıyla, adalar meselesinde ürkek davranılmasının ülkemize çok büyük maliyeti olmuştur. Güneyimizdeki zengin enerji kaynaklarının da dışında bırakıldık. Aynı şekilde Ege ve Akdeniz'de yüzleştiğimiz kronik sorunların temelinde bu dönemde yapılan yanlış hamleler bulunuyor. Zamanın şartlarına sığınarak hataları örtmeye çalışmak kolaycılıktır. CHP'nin ana karamızdan bir taş atımı mesafedeki adaların nasıl elimizden alındığını milletimize izah etmesi gerekiyor.” Erdoğan bu sözleriyle, Misak-ı Milli, adalar, Musul konularında -isim vermeden- bir kere daha Cumhuriyeti kuranları; Atatürk'ü, İnönü'yü eleştirdi. Peki, ama Erdoğan bu eleştirilerinde haklı mı?MİSAK-I MİLLİ GERÇEĞİMisak-ı Milli Ulusal Ant, Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına dayanır. İlk Misak-ı Milli taslağını 19 Ocak 1920'de Ankara'da bizzat Atatürk kaleme aldı. İsmet Paşa bu taslak metin üzerinde çalıştı. Bu metin, 22 Ocak 1920'de İstanbul'daki Mebusan Meclisi'nde okundu. Bir komisyon, bu taslak üzerinde bazı düzeltmeler yaptı. Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 tarihli özel ve gizli oturumda Erzurum Milletvekili Celalettin Arif ve 121 milletvekilinin imzaladığı bu metni “Misak-ı Milli” adıyla kabul etti. Böylece önce bir grup programı olarak düşünülen “Misak-ı Milli”, sonradan bir meclis kararı halini aldı. Atatürk'ün Bütün Eserleri –ATABE-, maddelik ve toplam sayfalık Misak-ı Milli'ye göre Müslüman Araplar kendi geleceklerine kendileri karar verecekti. Kars, Ardahan, Batum ve Batı Trakya için halk oylaması yapılacaktı. İstanbul'un ve Marmara Denizi'nin güvenliği sağlanmak kaydıyla Boğazların dünya ticaretine açılmasına, bizimle birlikte öteki tüm devletlerin oy birliğiyle karar verilecekti. Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslümanların da aynı haklardan yararlanması koşuluyla güvence altına alınacaktı. Kapitülasyonların kaldırılmasına karşılık Osmanlı borçları halka ve orduya moral vermek için hazırlanmış Misak-ı Milli gibi Misak-ı Milli'de sınırlar kesin olarak çizilmemişti. Atatürk, Lozan Antlaşması'nın Misak-ı Milli'ye aykırı olduğunu söyleyenlere mecliste şöyle demişti “Efendiler, toprak konusu ve sınır konusu, Misak-ı Milli'nin bilindiği gibi birinci maddesinde yer almaktadır. Ancak Misak-ı Milli şu çizgi, bu çizgi diye hiçbir zaman sınır çizmemiştir. O sınırı çizen şey, milletin menfaati ve yüksek kurulumuzun yerinde ve doğru kararıdır. Yoksa haritası mevcut bir sınır yoktur.” TBMM ZC. s. 173,174Misak-ı Milli'de Ege Adalarından ve 12 Adadan söz edilmemişti. Çünkü Misak-ı Milli, 30 Ekim 1918'de elimizde olan toprakları içeren bir metindi. Bu adalar ise çok daha önce kaybedilmişti. Bu bağlamda, 30 Ekim 1918'de elimizde olan Musul, Misak-ı Milli'ye dâhildi. Misak-ı Milli'de Batı Trakya'da halk oylaması istenmişti. Ancak Atatürk, 16-17 Ocak 1923'te, İzmit Basın Toplantısı'nda, Batı Trakya konusundaki maddeyi Misak-ı Milliye kendisinin koymadığını, o koşullarda böyle bir beklentinin mantıklı ve Türkiye'nin çıkarına uygun olmadığını belirtmişti. ATABE, s. 267.Misak-ı Milli, 1920 yılı başında ülke işgal altındayken; saray/sultan İngiliz emperyalizmine teslim olmuşken, Atatürk ve dava arkadaşlarının hazırladıkları bir “milli hedef” belgesidir. Misak-ı Milli idealdir. Milli Mücadele'nin gelişimi Misk-ı Milli'yi şekillendirmiştir. Örneğin Temmuz 1921'de düşman ordularının Ankara'ya 50 km. yaklaştıkları bir ortamda Misak-ı Milli hedefi Musul'u, Batı Trakya'yı, adaları kurtarmak değil, Ankara'yı kaybetmemek, Eskişehir'i, Afyon'u, Kütahya'yı, Bursa'yı kurtarmaktı. Ankara'da masa başında çizilen Misak-ı Milli, İnönü'de, Sakarya'da, Afyon'da, Dumlupınar'da, savaş meydanlarında “Türk süngülerinin gücüyle” uygulandı. Misak-ı Milli'de sınırı çizen şey, önce askeri sonra, politik güçtü. Atatürk bu gücün sınırlarını çok iyi Kaybedilmesi 18781828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında 14 Eylül 1829 tarihli Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsız oldu. 1832'de Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile Kuzey Sporadlar, Ege'nin ikinci büyük adası Eğriboz dâhil irili ufaklı yüzlerce ada Yunanistan'a bırakıldı. O sırada Padişah II. Mahmut'tu. Osmanlı bu adaları kaybederken Atatürk'ün doğmasına daha 49 yıl Osmanlı-Rus Savaşı, 93 Harbi sonunda Osmanlı Devleti çok ağır bir yenilgi aldı. 1878'de İstanbul'a kadar gelen Rus orduları, İngiliz ve Almanların müdahalesiyle durduruldu. II. Abdülhamit, savaş sonrasındaki Berlin Kongresi'nde İngiltere'nin desteğini almak için Kıbrıs'ı İngiltere'ye vermeyi kabul etti. Kıbrıs, 1 Temmuz 1878'de, devletler hukukunda görülmemiş garip bir antlaşmayla “emaneten” İngiltere'ye verildi, kiralandı. 14 Ağustos 1878'de İngiltere ile Osmanlı arasında imzalanan tek maddelik yeni bir antlaşma ile İngiltere adada her türlü kanun yapma hakkına sahip oldu. Böylece Kıbrıs İngiltere'nin yönetimine bırakıldı. I. Dünya Savaşı başlayıp da Osmanlı Almanya'nın yanında savaşa girince İngiltere, 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı ilhak etti. İngiliz Başbakanı Disraelli, Kraliçe Victorya'ya gönderdiği 5 Mayıs 1878 tarihli mektupta “Kıbrıs Batı Asya'nın anahtarıdır” diyordu. İşte, “Güneyimizdeki zengin enerji kaynaklarının dışında bırakılmamızın” temel nedeni 1878'de Kıbrıs'ın fiilen İngiltere'ye verilmesidir. Kıbrıs kaybedilirken Atatürk'ün doğmasına daha 3 yıl Milli belgesinde sınırlar kesin olarak çizilmemiştir. Bu nedenle hazırlanan Misak-ı Milli haritaları da kesin snırları değil, ulaşılması istenilen ideali gösteren Ada ve Ege Adalarının Kaybedilmesi 1911-1913İtalya, 29 Eylül 1911'de Osmanlı'ya savaş açtı. Trablusgarp Savaşı çıktı. İtalyan donanması Rodos Adası ve 12 Ada'yı işgal etti, Çanakkale Boğazı'nı topa tuttu. Donanması çok zayıf durumdaki Osmanlı Devleti, bu işgale cevap veremedi. İtalya ile 18 Ekim 1912'de Uşi Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Trablusgarp, Bingazi ve Ege'deki 12 Ada –Balkan Savaşları sonuna kadar- İtalyanlara bırakıldı. Bu sırada Osmanlı'nın başında Padişah V. Mehmet Reşat Ekim 1912'de I. Balkan Savaşı başladı. Osmanlı bu savaşta çok ağır bir yenilgi aldı. Bulgarlar Çatalca önlerine kadar geldi. Bu sırada fırsattan yararlanan Yunanistan, Ege Adalarını işgal etti. Donanması olmayan Osmanlı, Ege Adalarının işgaline de sessiz kaldı. 30 Mayıs 1913'te Londra Antlaşması, 14 Kasım 1913'te Atina Antlaşması ile Ege Adaları Yunanistan'a bırakıldı. O sırada hükümette İttihat ve Terakki Partisi vardı. Padişah V. Mehmet Reşat' Dünya Savaşı başında toplanan Büyükelçiler Konferansı'nda 14 Şubat 1914'te Meis hariç 12 Ada İtalya'ya; Bozcaada ve Gökçeada dışındaki Ege Adaları da Yunanistan'a verildi. Osmanlı'nın bu kararı kabul etmemesi filli durumu ve AdalarKasım 1922'de İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'a giderken 12 Ada 1911'den beri tam 11 yıldır İtalya'nın; Ege Adaları 1913'ten beri tam 9 yıldır Yunanistan'ın, Kıbrıs Adası ise 1878'den beri tam 44 yıldır İngiltere'nin Paşa, Lozan Konferansı başlamadan birkaç gün önce Paris'te Fransız, Lozan'da İtalyan devlet adamlarıyla adalar konusunu görüştü. İtalya Başbakanı Mussolini, adalar konusunun “yıllar önce çözülmüş bir konu” olduğunu Lozan'a giden İsmet Paşa'ya verdiği 14 talimattan 4. talimat adalarla ilgiliydi “Müzakere sırasında politika belirlenerek Çanakkale'ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara'dan talimat beklenecek” deniliyordu. Yani adalar konusunda kesin bir talimat yoktu; duruma göre adalar konusu 25 Kasım 1922'de Toprak ve Asker Komisyonu'nun 6. oturumunda gündeme geldi. İsmet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye'ye yakın adaları Gökçeada –İmroz-, Bozcaada, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya adalarını istedi, diğer adaların da askerden arındırılmasını önerdi. Ancak Venizelos, bu adalarda yoğun bir Rum nüfusun yaşadığını söyleyerek bu isteğe karşı çıktı. Lord Curzon da Venizelos'u destekledi. İsmet Paşa daha sonra Gökçeada, Bozcaada, Meis, Tavşan Adaları ve Semadirek'in Türkiye'ye bırakılmasını; Yunanistan'a verilmesi teklif edilen tüm adaların ise Türkiye'ye bağlı ve özerk olmasını istedi. Sonuçta Türkiye Lozan'da Gökçeada İmroz, Bozcaada, Tavşan Adaları ile Anadolu sahillerine 3 milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların hepsini aldı. Oysa Sevr Antlaşması'na göre Gökçeada İmroz ve Bozcaada bile Türkiye'den alınıyordu. Md. 84. Ayrıca müttefiklerin Türkiye'ye vermemek için direndikleri Gökçeada'nın büyüklüğü istediğimiz adaların toplam büyüklüğünün yarısı kadardı. Ayrıca Yunanistan'a bırakılan adaların askerden ve silahtan arındırılması sağlandı. Türkiye Lozan'da Meis dışında ada kaybetmedi. Lozan, 13, 15, ek XV11 yıldır devam eden yorucu savaşlardan yeni çıkmış, yeterli donanması, çıkarma gemisi olmayan, üstelik İstanbul ve Boğazların hala İngiliz işgali altında olduğu bir ortamda, Lozan'da, 10-11 yıl önce kaybedilmiş ve Türk nüfusu iyice azalmış adaları geri almak mümkün değildi. O koşullarda adaları almaya teşebbüs etmek Doğu Trakya'yı Ateşkes Antlaşması sonrasında 10-11 Kasım 1918'de İngiltere Musul'u işgal etti. O sırada Padişah Vahdettin'di. Kurtuluş Savaşı boyunca Musul İngiliz işgali altında kaldı. Atatürk 1 Şubat 1922 tarihli Başkomutanlık Yönergesiyle A. Şefik Özdemir Bey'i Elcezire Cephesine göndererek Musul operasyonunu başlattı. Özdemir Bey, 31 Ağustos 1922'de Derbent Zaferi'yle Irak'ta Kuvayı Milliye bayrağını dalgalandırdı. İngilizler, Musul konusunda Türkiye'nin elini zayıflatmak için bölgeye 100 uçakla destekli büyük bir kuvvet yığdılar. 22 Nisan 1923'te Revanduz'u ele geçirdiler. 23 Nisan 1923'te Lozan'ın ikinci devresi başladığında Musul, İngiltere'nin kontrolü altındaydı. Buna rağmen İsmet Paşa Lozan'da Musul'u sonuna kadar savundu. Musul, Lozan'da kaybedilmedi. Musul sorununun, Lozan sonrasında İngiltere ile Türkiye arasında ayrıca görüşülmesine karar verildi. Musul, 1925'teki Şeyh Sait İsyanı sonrası 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması'yla ve Boğazların işgal altında olduğu, Batı Trakya'da Yunan ordusunun yığınak yaptığı bir ortamda, 100 uçaklık İngiliz filosunun bulunduğu Musul'a askeri bir harekât yapmak, yeniden, üstelik iki cepheden birden Biri Trakya, diğeri Irak savaşa girmek demekti. Böyle bir çılgınlık, Türkiye'ye Doğu Trakya'yı kaybettirir, İstanbul'un egemenliğini tartışmaya açardı. Bu, “Zamanın şartların sığınmak” değil, “zamanın şartlarını dikkate” olarak;1921 yazında işgal orduları Ankara yakınlarına kadar gelmiş, Akdeniz'le bağımız koparılmıştı. Eğer Kurtuluş Savaşı'nı kaybetseydik -bırakın adaları- İzmir, Bursa, Edirne, İstanbul, Trakya ve Anadolu'nun büyük bir bölümünü kaybedecektik. Atatürk'ün başkomutanlığındaki Türk Orduları 9 Eylül 1922'de sadece İzmir'i kurtarmadılar, aynı zamanda Türk milletini yeniden mavi vatana o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğer gerçekten adaların hesabını sormak istiyorsa, donanmayı Haliç'te çürüten ve Kıbrıs'ı İngiltere'ye teslim eden II. Abdülhamit'ten hesap sormalıdır.
misaki milli ve lozan antlaşması karşılaştırılması