Oscar adayı filmleri ödül gününe kadar izlemeye çalışacağız. Kendime adaylar açıklandıktan kısa bir süre sonra izleyeceğimi düşündüğüm mini bir liste yapmıştım ama itiraf etmeliyim ki bu filmlerden hiçbirini daha izlemedim. Artık izlemenin vakti geldi çattı, umarım ödül gününe kadar birçoğunu izlemiş olurum.
İnsanın hayatında bir an gelebiliyordu ki, bir esrime içine giriyor; ne görüyor, ne işitebiliyor, ne düşünebiliyor, ne de bir şey hissedebiliyordu. Tabii karlı bir havada, deliler gibi koşup, buz gibi suya atmak kendini, büyük bir aptallık; kurtulmak ise büyük bir şanstı. Tanrı ona ikinci kez bir hayat sunmuştu.
TOPLAM İNDİRME 14,426. EDİTÖR PUANI. Üretici Gameloft. Thor: Karanlık Dünya, Gameloft tarafından yayınlanan resmi Thor oyunudur. Thor: Karanlık Dünya, Thor efsanesini yüksek kaliteyle Android cihazlarınıza taşıyan ve ücretsiz olarak indirilebilen bir Android oyunu dur. İzometrik bakış açısıyla oynanan aksiyon-rpg
4. 3. Bundan onlarca yıl önce on binlerce insanın hayatı bir daha asla değişmeyecek şekilde etkilendi. Gözünü para hırsı bürümüş ve kendilerine 'doktor' adını veren bu canavarlar ise tarihe karanlık bir sayfa açıp başına da iki kelime karaladı: Talidomit faciası. Tıp alanındaki gelişmeler sayesinde birçok
RaşidTuğral, Amerikalı fizikçi Walter Kohn ile birlikte. Fotoğrafın çekildiği yer bilinmiyor. IŞİD’ın sosyal medya sayfalarına göre, Raşid Tuğral, Ağustos başlarında Rakka’nın kuzeyinde ABD destekli Kürtler ile çatışırken öldü. Raşid, aynı bölgede IŞİD toprak kaybederken savaşıyordu.
cash. KKTC İktisat Bankası, 27 Ağustos'a ilişkin piyasa analiz raporunu yayımladı. İktisatbank'ın 27 Ağustos'a ilişkin Günlük Piyasa Analiz ve Yorumu şu şekilde Ticaret savaşları kapsamında ABD'nin Çin'den ithal ürünlere getirdiği tarifelere karşı Çin'in para birimi Yuan'ın devalüe ederek kur savaşları ile cevap vermesi, piyasalarda endişenin bir numaralı gündem maddesi olarak takip ediliyor. Öyle ki, güvenli liman sınıfına giren ABD 10 yıllık devlet tahvil getirisi ve Japon Yen'i son 3 senenin en düşük; altının ons fiyatı ise son 6 senenin en yüksek seviyesini test etti. ABD'de 10 yıllık tahvil getirisinin 2 yıllık tahvilin altına gerilemesi resesyona dair endişeleri artırırken, para politikalarına yön veren FED Başkanı Powell'in Jackson Hole toplantısında gelecek dönem faiz patikasına ilişkin net bir sinyal vermemesi de yatırımcı risk iştahını azaltan bir gelişme olarak öne çıktı. Piyasaların takip ettiği bir numaralı para birimi son dönemlerde offshore Yuan oldu. USD/CNH dün 7,1858 ile tarihinin en düşük seviyesini test etti! Teknik manada CNH'nin yukarda daha da gidecek yeri var gibi görünüyor. İktisatbank Günlük Piyasa Analiz ve Yorumu 27 Ağustos 2019 En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Diğer EKONOMİ & FİNANS Haberleri
Shakespeare kelimeleri ile fazla dramatik bir başlık atmış olabilirim. İşlerin kısa vadede bu kadar kötü olmadığını da söylemek gerek. Ancak genelde Asya özelde ise Çin tarafından daha önceki aylar ve yıllara oranla daha farklı dinamiklerin hüküm sürmeye başladığını da kabul etmemiz lazım. ABD verileri açıklanmadığı için hükümet kapalıydı yüzde olarak varsayılan dünya ticaret hacmi Aralık ayında yüzde 3 civarında bir gerileme göstermiş. Ancak analistler açısından ilginç olan bu değil. Yüzde 3’lük bu gerilemeye ticaret savaşının etkileri veya global yavaşlama diyerek geçebilirsiniz. Raporda pek çok detay var ancak bir tanesi çok çarpıcı. Grafikte Asya’nın ithalat hacmini görüyorsunuz. Ağustos ayında tepe yaptıktan sonra yüzde 14 oranında bir gerileme var. Sadece kriz sırasında daha büyük bir gerileme söz konusu olmuştu. Toplam ticarette görülen gerileme ile karşılaştırıldığında çok çarpıcı bir daralma olduğu göz ardı edilemez. İlk paragrafı dikkatle okudunuzsa bir kelime çelişkili gelmiş olmalı. Ticaret savaşları yaşanırken yani Çin’in ihracatına gümrük vergileri gelirken Asya’nın ihracatı zirvesinden yüzde gerilemiş. Çakılan ise iki katı düşen ithalat veya iç talep diyebiliriz. Piyasada finansal ürünlerin gidişatına bakılarak yapılan günlük yorumların aksine bir noktayı netleştirmekte fayda görüyorum. Çin 2009 yılında da, şimdi olduğu gibi, ekonomiyi canlandıracak adımlar atmıştı. Muazzam büyüklükte bir programla yatırım hamlesine girişmiş ve büyüme hızla momentum kazanmıştı. Buna paralel özellikle emtia ihracatçısı gelişmekte olan ülkeler de hızla toparlanmıştı. Bu kez Çin 2009’dan daha farklı davranmak zorunda ve davranıyor da. Doğrudan iç piyasaya yönelik adımlar atacak zira bu veride de görüldüğü gibi sorun iç talebin hızla yavaşlıyor olması. Komünist partinin 100. kuruluş yılı olan 2021’e kadar büyük bir krizi izin verilmeyeceğini düşündüğümü paylaşmıştım ki bir kaynaktan aslında çok daha fazla sembolik bir senede olduğumuzu okudum. Tiananmen’in 30. yıldönümü, 1919 yurtsever öğrenci olaylarının 100. yıl dönümü, Tibet’in isyan etmesinin 60. yıl dönümü, Mao’nun Çin Halk Cumhuriyetini kurmasının 70. yıl dönümü. Kısacası Çin yönetimi bu kadar sert bir yavaşlamayı göze alamaz, buna rağmen yavaşlama bu sertlikte devam ediyorsa kontrolden çıkmış demektir. Öte yandan bir detay daha kritik. Ticaret görüşmeleri sırasında ABD’nin istikrarlı bir Yuan talep ettiğini görüyoruz. İstikrar nedir , hangi seviye istikrarlıdır vs gibi sorular bir yana Yuan artık ABD’nin iddia ettiği gibi ucuz bir para birimi değil. 2007 öncesi Çin’in kuru düşük tutma politikası güttüğünü söylemek hatalı olmazdı ancak şu anda reel endekse baktığımızda Yuan’ın biraz değerli bile olduğunu söylemek mümkün. Kısa vadede kuvvetli Yuan başta iç tüketim olmak üzere sorunlu bazı dinamiklere çözüm olabilir. Ancak Çin hükümeti Japonya ve Plaza anlaşmasının sonuçlarını unutmamalı. Şayet piyasalar, o tarihte Yende olduğu gibi, Yuan’ın değerleneceğine ikna olursa ciddi bir fon girişi ve ardından varlık fiyatlarında balonlar oluşacaktır. Elbette bunun sonu uzun süreli defl atif bir dönem. Üstelik Japonya o tarihlerde zengin ülkeler statüsüne girmeyi başarmıştı. Çin ise böyle bir krize yuvarlanırsa hedefini asla gerçekleştiremez.
Geceleri gökyüzünün karanlık olması ilk bakışta güneş ışığının Dünya’nın karanlıkta kalan kısmına ulaşamamasına bağlanabilir. Ancak durum aslında çok daha karmaşıktır. Geceleri gökyüzünün neden karanlık olduğu yüzyıllarca bilim insanlarının kafasını meşgul etmiş bir soru ve cevaplanması ancak geçen yüzyılda yaşanan bilimsel gelişmelerden sonra mümkün oldu. Öncelikle Olbers paradoksu olarak adlandırılan bu durumun nereden kaynaklandığına bir göz atalım. Daha sonra da paradoksun nasıl çözüldüğünü görelim. Gözlemler uzayın büyük ölçekteki yapısının izotropik olduğunu gösterir. Başka bir deyişle gökyüzünde hangi yöne bakarsanız bakın homojen bir dağılım görürsünüz. Eşit alanların içinde hemen hemen aynı sayıda gökada, yıldız vs. vardır. Öyle ki hangi yöne bakarsanız bakın, gözünüze o yöndeki bir yıldızdan ışık gelir. Daha uzak olan yıldızlardan gelen ışık miktarı tabii ki daha az olacaktır ancak daha uzak mesafelerdeki yıldızların sayısı daha çoktur. Dünya’yı uzayda bir nokta olarak düşünecek olursak, Dünya’ya eşit uzaklıkta olan noktalar bir kürenin yüzeyinde bulunacaktır. Kürenin yüzey alanı, yarıçapının karesiyle orantılı olduğu için -uzaydaki madde dağılımının homojenliğini de hesaba katarak- Dünya’ya olan mesafe iki katına çıktığı zaman o uzaklıktaki yıldızların sayısı dört katına çıkacaktır. Ancak yıldızlardan ulaşan ışığın miktarıysa aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. Dolayısıyla Dünya’ya farklı uzaklıklardan ulaşan ışık miktarı aynı olmalıdır. Ancak geçmişte evrenin sonsuz olduğu düşünülüyordu ve bu bir paradoksa yol açıyordu Herhangi bir uzaklıktaki yıldızlardan aynı miktarda ışık Dünya’ya ulaşıyorsa ve evren sonsuzsa gökyüzü geceleri de parlak olmalıydı. Olbers paradoksu üzerinde yorum yapanlardan biri de ABD’li edebiyatçı Edgar Allan Poe’ydu. Poe, geceleri gökyüzünün karanlık olmasının nedeninin, evrenin sadece bir kısmının gözlemlenebilmesi olduğunu öne sürdü. Eğer ışık uzayda sonlu bir hızla yol alıyorsa ve evrenin yaşı da sonluysa -uzay sonsuz olsa bile- ancak belirli bir hacmin içindeki yıldızlardan gelen ışığın Dünya’ya ulaşması mümkündür. Poe’ya göre bu hacmin içindeki yıldızların yoğunluğu geceleri de gökyüzünün aydınlık olması için yeterli değildi. Bu düşünce doğrudur, ancak Olbers paradoksunun çözümü için tek başına yeterli değildir. Büyük Patlama’nın varlığı yeni bir paradoks doğmasına yol açar. Büyük Patlama’dan kısa süre sonra tüm evren çok sıcaktı ve ışıkla doluydu. Öyle ki uzaydaki her nokta yıldızların yüzeyi kadar parlaktı. Bu durumda bugün uzayda herhangi bir yöne baktığımız zaman Büyük Patlama’dan arta kalan ışığı görmemiz gerekmez mi? Bu paradoksun çözümü ise evrenin genişlemekte olduğu gerçeğinde yatar. Esasen uzayda her yönde Büyük Patlama’dan arta kalan ışık vardır. Ancak evrenin genişlemesi sebebiyle, kozmik mikrodalga artalan ışıması olarak adlandırılan bu ışığın dalga boyu uzamıştır. İnsan gözü, ışık tayfının mikrodalga kısmında kalan artalan ışımasını algılayamaz. Özetle geceleri gökyüzünün karanlık olmasının en önemli nedenleri, evrenin genişlemekte olması ve yaşının sonlu olmasıdır. Bilim Genç web sitesinde yayınlanan yazı, haber, video, fotoğraf, çizim ve animasyonların her türlü hakkı TÜBİTAK’a aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi olsa alıntı yapılamaz, kopyalanamaz ve başka yerde yayınlanamaz. Uzay Benzer İçerikler Popüler İçerikler
Gökyüzünün geceleri karanlık olmasının nedeni güneş ışığının Dünya’nın karanlık kısımlarına ulaşamaması şeklinde yorumlanabilir. Ancak sebebi çok daha karmaşıktır. Gece vakti gökyüzünün niye karanlık olduğu senelerce bilim insanlarının zihnini meşgul etmiştir. Ancak geçen yıllarda yaşanan bir takım bilimsel gelişmelerden sonra cevaplanabildi. Yapılan bir takım gözlemler uzayın büyük ölçekte olan yapısının izotropik olduğunu göstermektedir. Gökyüzünde her hangi bir yöne doğru bakıldığında homojen bir dağılım görünür. Eşit alanlarda neredeyse aynı sayıda galaksi ve yıldız vardır. Öyle ki hangi yöne bakılırsa bakılsın, göz o yöndeki bir yıldızdan ışık alır. Daha uzak olan bir yıldızdan gelen ışık miktarı daha az olacak ancak daha uzak olan mesafelerdeki yıldızların miktarı daha çoktur. Dünya uzayda bulunan bir nokta olarak düşünülürse, Dünya’ya eşit olan uzaklıktaki noktalar bir kürenin yüzeyini oluşturacaktır. Kürenin alanı, yarıçapının karesi ile doğru orantılı olduğu için Dünya’ya olan mesafe iki katı oranına çıktığı zaman o uzaklıkta bulunan yıldızların sayısı da matematiksel olarak dört katına çıkacaktır. Fakat yıldızlardan ulaşan ışığın miktarı ise arada olan mesafenin karesi ile ters orantılı olacak şekildedir. Dolayısı ile Dünya’ya farklı mesafelerden ulaşan ışık miktarları aynı geçmiş zamanlarda evrenin sonsuz bir yapıda olduğu düşünülüyordu ve bu durum bir paradoksa neden oluyordu Herhangi bir uzaklıkta bulunan yıldızlardan eşit miktarda ışık Dünya’ya ulaşıyor ise ve evren sonsuz bir yapıda ise gökyüzü geceleri de aydınlık olmalıydı. Olber’in paradoksu üzerinde yorum yapan kişilerden biri de Amerikalı ünlü edebiyatçı Edgar Allan Poe idi. Poe, gece vakitleri karanlık olmasının nedeninin, kâinatın sadece bir bölümünün gözlemlenebilmesi olduğu savını öne sürdü. Eğer ışık uzay üzerinde sonlu bir hız ile yol alıyor ise ve evrenin bir yaşı da var ise uzayda sonsuzluk olsa bile sadece belli bir hacmin içinde olan yıldızlardan gelen ışık Dünya’ya ulaşır. Poe’ya göre bu hacim içinde yer alan yıldızların yoğunluğu gece vakitleri de gökyüzünün aydın olması için tek başına yeterli değildi. Bu düşünce doğru bir düşüncedir, ancak Olber paradoksu çözümlemesi için tek başına yeterli bir düşünce değildir. Büyük Patlama gerçeği yeni bir paradoks doğmasına sebep oluyor. Big bang olayından kısa süre sonra bütün evren çok sıcak bir yapıdaydı ve ışık ile doluydu. Uzayda bulunan her nokta yıldız yüzeyi kadar parlak bir bir durumda bugün uzayda bir yöne bakıldığında Büyük Patlama’dan arta kalan bir miktar ışığı görmek gerekirdi. Bu paradoksun çözümü evrenin genişlemekte olduğu gerçeği ile olur. Esasen uzay boşluğunda her yönde Büyük Patlama’dan arta kalmış bir miktar ışık vardır. Ancak evrenin genişlemesi sebebi ile, kozmik mikrodalga artalan ışıması şeklinde adlandırılan ışığın dalga boyu da günümüze değin uzamıştır. İnsan gözleri, ışık tayfının mikrodalga alanında kalan artalan ışımaları algılayamamaktadır. Özetleyecek olursak; gece gökyüzünün karanlık oluşunun en önemli nedeni, evrenin genişlemekte ve sonlu Bilim DergisiYazar Taner Tunç
İlk bölümünün ardından yarattığı izlenime yaraşır bir ikinci bölümle ekrana geldi perşembe akşamı, Güneşin Kızları. Hikayenin gittikçe daha da ilgi çekmesi bir yana, karakterlerin sunuluş biçimindeki değişim inanılmaz. Bunun yanında, aralanan her sır perdesiyle Haluk'un etrafa yaydığı sis bulutları daha da koyu bir hâl alıyor. Kaç kişi gizli içinde, eyyy Haluk efendi... 2. Bölüm Haluk'un Nazlı öncülüğünde uçakta yaptığı evlilik teklifi, Güneşlerin İzmir'den toptan İstanbul'a taşınmalarına sebep oldu. Elbette buna çokça bozulan olarak Rana'nın boş durması beklenemezdi. Haluk'un eski eşi Sevilay'ı devreye sokup, Güneş'in ondan soğumasını beklemesi ise yersizdi. Hadi onun bu niyetini anlarım da, Sevilay nasıl böyle bir şeyi kabul etti çözemiyorum. Bu adamdan delicesine korkuyorsun, bu deli cesareti niye be kardeşim?.. Sevilay'ın, Güneş'e kızlarıyla ilgili savurduğu çirkin ithamlar istediği karşılığı bulmadı ama Haluk'un gerçek yüzüne dair söylemleri kafasını karıştırmaya yetti. Güneş'in onun haddini bildirirken ki hali ise enfesti. Sert mizaç kesinlikle çok yakışıyor Evrim Alasya'ya... Bu mizacı biraz da Nazlı ve Selin'e karşı kullandırsalar enfes olacak. Onlara kızışının altı hep merhamet dolu, şımartıyor bu da ister istemez... Tabi asıl enfes olan kısım Haluk'un bu konuşmayı öğrenmesiyle başladı. Bir an Sevilay'ın boynunu kıt diyerekten kıracak sandım. Adam o kadar karanlık ki, ne yapacağını kestirmek oldukça zor. Tek tahmin edilebilen şeyse, evliliklerinin ardından Güneş'in çokça çekebileceği onun elinden... Evlenmek demişken, nasıl evlilik teklifinin öncüsü oldu; evliliğin kendisinin de öncüsü olmayı başardı Nazlı... Kendi söylemiyle 'Haluk kişisinin' peşinden bir an olsun ayrılmayan ve ister istemez her seferinde Savaş'ın da başını belaya sokmakla yüz yüze getiren Nazlı, attığı her adımla en çok annesine zarar verdiğinden bir haber. Aslında sorunlar baş gösterdikçe her şeyi çözecek ama iş işten geçtiği için yapabileceği hiçbir şey olmayacak. Güneş'in Selin ve Peri ile alışverişe çıkması ardından evde kalan Nazlı, bahçenin bir köşesinde otururken Haluk'un telefonda biriyle samimi dozda konuştuğunu duydu ve bu andan sonraki aksiyon da annesinin başını yaktı... Önce ofisine giren, hizmetçinin kapıyı bilmeden üzerine kitlemesi üzerine Savaş'ı olayın içerisine çeken, ardından da arabasının bagajına saklanmak suretiyle bir kadınla buluştuğunu teyit edip; sözde Haluk'u köşeye sıkıştıran olarak, işin sonunda o çok arzuladığı evliliği ona kazandıran da Nazlı oldu. Buradan kendisine kocaman tebrikler... Bu saatten sonra daha kadının başına nasıl bir felaket getirir bilinmez. Ama Haluk'un onun başına bela olma ihtimali yüksek. Zira, Savaş'ın ortalarda olmayan ve öldüğüne inanılan sevgilisi Melis'in kolyesini buldu, ortaya çıkardı. O kolyeyi Güneş'e takmak zorunda kalan Haluk, onu Savaş'ın görmesi halinde köşeye sıkışacağından nasıl bir yol izleyecek merak edilesi. Bu süreçte Nazlı'nın başına bir şey gelir mi, onu da bekleyip göreceğiz... Bu arada geçtiğimiz haftaki yazımda da değinmiştim, o kızın başına gelenle Haluk'un ilgisi olabileceğinden. O yüzden bu duruma hiç şaşırmadım. Altında nasıl bir sebep yatıyor bakalım. En önemlisi, kızın ölüp ölmediği meselesi. Haluk tarafından alıkonmuş da olabilir. Bu durumda ortaya çıkması halinde filizlenen Nazlı-Savaş aşkı da çıkmaza girer. Kısacası, Nazlı'nın yaptığı her şey zarar ziyan... Belirtmeden geçemeyeceğim nokta ise Burcu Özberk'in performansının ilk bölümle âlâkasının olmadığı. Gayet başarılıydı bu sefer ve karakteri çok iyi yansıttı. Ayrıca, Savaş'la Nazlı arasındaki elektrik ekrandan taşmaya başladı. Bunda etkisi olan baklavalara hürmetler... Nazlı ve Savaş cephesinde atarlı bir aşkın meyveleri yeşermeye başlamışken, Selin ile Ali cephesinde her şey arapsaçı modunda. Bunda ikisinin de suçu var tabi. Selin'in kendine güvenen halini çok çok sevdim. Hâlâ son sürat görgüsüz ama bu yönüyle, o özelliğini bastırmaya başladı. Ali'nin ise kendine bile itiraf edemediği hoşlantısı, ona acımasızca davranmasına sebep oluyor. Hem annesi hem de babası tarafından sevgi görmeden büyüdüğü çok belli olan Ali ile ara ara empati kurdum ancak bu onun küçük Haluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor kesinlikle. Bunun yansıması olarak, kendisine diş bileyen Tuğçe'ye haddini bildiren Selin'e yaptıkları reva değildi. Birini sevmekten ve bu zamana kadar olduğu gibi karşılık görmemekten o kadar korkuyor ki, bunun ceremesini de bir süre Selin çekecek belli ki. Bunu yüzüne vuran Selin'e karşılık olarak elini cam masaya geçiren Savaş'a en yakın psikiyatri kliğinde randevu almayı teklif ediyorum, bu arada... Yine belirtmeden geçemeyeceğim, hâlen Sarıtaş'ın tepkilerinde biraz dengesiz olduğunu düşünüyorum. Bunu karakterinin psikolojik durumuna bağlayabiliriz ama kusursuz bir performans görmek de hakkımız. Onun dışında gayet iyi veriyor karakterinin hakkını. Hande Erçel ise geçtiğimiz bölüme oranla Selin'i daha başarılı giymiş. Tepkileri ve söylemleri gerçekten ilgi çekici ve Ali cephesinde ateşli bir karşılık bulacak kadar etkiliydi... Gerçekleşen evliliğin ardından, Güneş için zorlu günlerin başlayacağını düşünüyorum ancak, Haluk'un takıntısının tam tersi etki gösterip, şimdiki gibi ona koşulsuz ilgi göstermesine sebep olması da mümkün. Ondan çıkartamadığı hıncı kapı arkasında kızlardan çıkartma ihtimali de. Belki de ben tam bir paranoyağım bilemiyorum. Bunların hepsini izleyip göreceğiz ama o müzikler yok mu o müzikler, onların diziye çok şey kattığı kesin. Hem jenerik müziği, hem de bölümlerin içerisine serpiştirilen müzikler enfes... Pek tabi, senaristlerimizin iki bölümdür konuşturdukları kalemleri de enfes... Dilerim kalemlerini hep böyle konuştururlar ve fenomen bir yapım olarak diziyi kış ekranında da izleyebiliriz... Beklenen Kral
bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz