İnsanlar arasında güvensizlik meydana getirecek bir davranış olan yalan ve hileden kaçınmalı ve uzak durmalıyız. Haset etmek Haset edilen kimse, senin zulmüne uğramış, bir mazlumdur. Hele haset edip çekiştirir, kötülüklerini söylersen, bunlar senin ona verdiğin hediyelerdir. Hep onun ekmeğine yağ sürmüş oluyorsun.
Şehitler ile ilgili Sözler. Al Bayrak uğruna can veren Mehmedim. Helal et hakkını bizlere. Şehitlerimizden ve geride kalan gazilerimizden razı ol Allah’ım. Bir elimde silah, birinde Kur’an. Geldi diyorlar bak şehitlik sıran! Vatan için yaşayıp öldünüz; siz toprağa değil, kalplere gömüldünüz. Sahipsiz vatanın batması
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İbn Mâce, Zühd, 22) Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir insanın kalbinde iman ile haset bir arada
Hasetnedir ve Hasetten nasıl kurulunur? Haset ile ilgili ayetler ve Haset ile ilgili hadisler bu sayfada derledik. İşte Haset hakkında bilgi. Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Diğer bir deyişle; Çekememezlik anlamına gelen haset, gizlenen ve açığa vurulmak
Meryem. 30 Ara 2011. #1. Hac ile ilgili ayetler ve hadisler. Orada apaçık nice alametler,Makam-ı İbrahim vardır. Oraya giren emniyet içinde olur. Gücü yeten, imkan ve yol bulan insanlar üzerinde, Beytullahı haccetmeleri, Allaha bir kulluk borcudur.Kim bunu inkar eder, bu hakkı, bu farzı tanımazsa Allahın ne ona, ne ameline, ne de
cash. Muhterem Müslümanlar !Yüce Dinimiz İslam, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevi ve uhrevi huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alış-verişte eksik ölçme ve eksik tartmayı haram hususta Cenab-ı Hak Mutaffifin Süresinde şöyle buyurmaktadır“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendiler onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartlar. Onlar büyük bir gün, insanların, alemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için, diriltileceklerini sanmıyorlar mı? 1”Değerli Müminler!Mümin; kazancının helal olmasına, kazanırken de başkasının hakkına tecavüz etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin helal olmasına dikkat Peygamberimiz, ticaret ahlakı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış; gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alış-verişin bereketini Allah Tealanın yok edeceğini Doğru sözlü ve güvenilir tüccarı; doğru ve güvenilir tacir ahirette, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir’ hadisi ile övmüş; müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, onu aldatanı da şiddetle ikaz bir gün pazarı dolaşırken bir yiyecek yığınına elini daldırmış, eline ıslaklık gelince; Nedir bu? diye sormuş, bunun üzerine satıcı yağmur yağmıştı, ondan dolayı ıslandı diye cevap verince, Peygamberimiz, Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin? diye mukabelede bulunduktan sonra; “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuşlardır. Aziz Müminler!Öyleyse dünya hırsına kapılmadan helalinden kazanıp çoluk çocuğumuza temiz rızk, helal lokma yedirelim. Özümüz, sözümüz, ticaretimiz, sanatımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olsun. Dünyamızda, ahiretimiz da mamur olsunKaynak Diyanet İşleri Başkanlığı / Minberden Öğütler / bkz 255-2561- Mutaffifin Süresi 1-6 ayet
Sual Haset nedir? CEVAP Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir. Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır. Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu gören, bu kötü huyundan kurtulmalıdır. İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir. Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir. Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir. İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir. Bir hadis-i şerifte, Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir buyuruldu. Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı? Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür Haset, riya, ucub buyurdu. Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, biri kalır. Haset edenin duası kabul olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve haset etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez. [Buhari] Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz. [Beyheki] Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayır kalmaz. [Taberani] Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz! [İ. Ahmed] Hasetten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de hasenatı yok eder. [Ebu Davud] Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna yorulur, üzülür. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Hasedin, haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Hiçbir hasetçi muradına kavuşmamıştır. Haset, sinirleri bozar, ömrün kısalmasına sebep olur. Esmai diyor ki, 120 yaşındaki bir köylüye çok yaşamasının sırrını sordum, hiç haset etmediğini söyledi. Haset edilene, dünya ve ahirette, hiç zarar olmaz. Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimsenin nimetlerinin azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizi geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye vermeli, ona karşı tevazu göstermeli ve onun nimetinin artması için dua etmelidir. Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz! Hadis-i şerifte buyuruldu ki Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmemek için inat gösterendir. [Buhari] Haset hakkında âlimlerin sözleri Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler, vermek üzerinedir. İlk haset eden şeytandır. Hazret-i Âdem’i çekememesi, kendisini isyana sevk etmiştir. Herkesi memnun etmek mümkündür, yalnız haset edeni tatmin etmek zordur. Çünkü o, haset ettiği şeyin yok olması ile ancak memnun kalır. Haset, iyileşmeyen bir yara gibidir. Onun dünyadaki bu sıkıntısı sebebiyle ahirette uğrayacağı azap, ceza bakımından kendisine yeter. Haset edici kadar mazluma benzeyen bir zalim görmedim. Çünkü o, sana verilen nimeti kendisine işkence olarak görür. Haset eden, servet düşmanıdır. Kimin malı, nimeti varsa ona buğzeder. Ona bunu niye verdin diye Rabbine darılmış olur. Allahü teâlâ fazlını dilediğine verir. Haset eden, niye ona verdin diye Allah’ın fazlı için cimrilik eder. Mal ve nimet sahibinin rüsvay olmasını, elindeki nimetlerin gitmesini ister. Haset eden her yerde zelil olarak anılır. Melekler lanet eder. Yalnız iken üzüntüsü artar. Can çekişirken, sıkıntısı artar. Kıyamette rüsvay olur, Cehennemde cezasını da çeker. Ey insanoğlu, niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen onun hakkı ise, Allahü teâlânın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın var? Şayet hakkı değilse, Cehenneme girecek adamın nesini çekemiyorsun? Aralarında ilgi bulunanlar haset eder Birbirinden uzak ayrı yerde yaşayıp, aralarında ilgi bulunmayan kimseler arasında, birbirleriyle ilgi bulunmadığı için haset de bahis konusu olmaz. Bir kimse, karşısındakinin kibirlenmesine dayanamaz, aralarında düşmanlık veya rekabet bulunduğu vakit haset edebilir. Bunlar sık sık karşılaşırlar. Biri diğerinin görüşüne uymazsa, öteki ondan nefret eder, ona karşı böbürlenmeye başlar. Bunun içindir ki, âlim âlime haset eder de abide haset etmez, abid de, başka bir abide haset eder, fakat bir âlime haset etmez. Aynı şekilde yazar yazara, tüccar tüccara haset eder. Kısaca herkes kendi mesleğinden olana haset eder. Bir kimse, daha çok kardeşine haset eder. Tüccarın maksadı diğer tüccar ile birleşir. Aynı zamanda komşu olduğu tüccar ile uzaktaki arasında da fark vardır. Bütün bu sebeplerle, kendisine yakın olan meslektaşına daha çok haset eder. Bunun gibi, bir pehlivan, bir yazara değil, başka bir pehlivana haset eder. Çünkü onun maksadı yazı ile değil pehlivanlıkla şöhret kazanmaktır. Bütün bu hasetlerin aslı düşmanlıktır. Düşmanlığın aslı da menfaat çatışmasının bir noktada birleşmiş olmasıdır. Bu da, menfaatleri ayrı veya uzaklarda bulunanlar arasında değil, menfaatleri müşterek olup, birbirine yakın olan kimseler arasında olur. Bu sebeple bunlar arasında haset çoğalır. Haset eden, her tarafta tek olarak anılmasını ister, kendi sahasında karşısına rakip olarak çıkacak herkese, nerde olursa olsun haset eder, fakat bu azdır. Bütün bunların kaynağı, dünya sevgisidir. Hakiki din âlimleri arasında ise çekemezlik yoktur. Hepsinin maksadı, kullar indinde değil, Allah katında mevki sahibi olmaktır. Gerçek âlim, herkesin kendisinden daha bilgili ve daha iyi müslüman olmasını ister. Fakat âlim geçinenler, ilimleri ile menfaat peşinde koştukları için birbirine haset eder. Hakkın adaletine kızılmaz Haset, bir kalb hastalığıdır. Kalb hastalıkları, ancak ilim ve amel ile tedavi edilir. Hasedin zararı insanın kendisinedir, haset edilene bir zararı yoktur. Haset sebebiyle Allah’ın taksimatına rıza gösterilmemiş olur. Onun adaletine kızılmış olur. Bu ise tevhidin özüne aykırıdır. Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, haset de amelleri yok eder. Sen haset ettikçe, içinde bir ateş yanar, kendi kendini kemirir, perişan olursun. Haset edilenin nimetini Allahü teâlâ artırır. Onun nimeti arttıkça senin de hastalığın artar, sıkıntı içinde kıvranır durursun. Göğsün daralır, uykun kaçar ve bu hastalık ölüme kadar götürür. Zaten düşmanın istediği de budur. Sen onun perişanlığını isterken, kendin perişanlığa düşmüş olursun. Bununla beraber senin hasedinin onun elindeki nimete bir etkisi olmaz. Hatta ahirette, seni sıkıntıya düşürdüğü için hasetten vazgeçmen gerekir. Çünkü faydasız bir sıkıntıdır. Allah’ın gazabına uğramaya çalışmaktan daha büyük ne olur? Haset etmekle kimseye bir zarar veremezsin. Neymiş onun arabası senin arabandan iyi imiş. Onun evi, daha geniş ve daha uygun bir semtte imiş. N’olacak yani, senin hasedin, Allahü teâlânın ona takdir ettiği nimete mani olabilecek mi? İmkansız... Şayet sen, hasedin sebebiyle onun nimetinin yok olacağını düşünürsen, bu bir ahmaklıktır. Çünkü, eğer nimetler haset ile yok olsa, hiç kimsede hiçbir nimet, hatta iman nimeti de kalmazdı. Hasede sebep olan şeyler Sual Haset nedir ve hasede sebep olan şeyler nelerdir? CEVAP İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki Haset, bir kimsenin elindeki nimeti ona çok görüp, onun elinden gitmesini istemek demektir ve haramdır. Ancak kötü birinin, eline geçen servet ile fitne uyandırdığı, bu sebeple ara bozup herkese eziyet ettiği zaman, bu nimetin onun elinden çıkmasını istemek, bu adamın bu varlığına memnun olmamak, günah değildir. Çünkü, sen onun yok olmasını, nimet olduğu için değil, onu kötülükte kullandığı için istiyorsun. Şayet adam yaptığı fesatlıktan vazgeçseydi, onun elindeki nimete üzülecek değildin. Allahü teâlânın taksimatındaki kazasına rıza göstermemek, hasedin haram olduğuna delâlet etmektedir. Sana zararı dokunmayan bir müslümanın rahata ulaşmasına hoşlanmamak, hasetten başka şey değildir. Hasedin dereceleri 1- Haset ettiği kimsenin elindeki nimetin yok olmasını istemektir. Bu nimet ister kendi eline geçsin, ister geçmesin, yeter ki onda bulunmasın. Hasedin en kötü olanı budur. 2- Haset ettiği adamın elindeki nimetin, kendi eline geçmesini istemektir. Mesela, adamın güzel evi veya güzel arabası var, yahut üstün mevkidedir. Adamın, “Bunlar benim olsa” demesidir. Bunun arzusu o nimete sahip olmaktır. Maksadı, o nimeti kendisinin elde etmesidir. Yoksa birincisinde olduğu gibi, “Ne onda, ne de bende olsun” şeklinde değildir. Başkası bu nimetten neden istifade ediyor, demiyor, ben neden istifade edemiyorum, diyor. Ondaki nimet bende olsun demek uygun değildir. 3- Ondaki nimetin benzerinin kendisinde olmasını istemesidir. Şayet kendi eline onun gibisi geçmeyecekse, onda da olmasın diye, arzu etmesidir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki Allah’ın kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri ummayın! [Nisa 32] 4- Onda olan nimet gibi bir nimetin de kendi elinde bulunmasını arzu etmek, fakat onun elindeki nimetin elinden çıkmasını istememektir. İşte bu, dünyalık hususunda ise affedilmiştir. Hasede sebep olan şeyler 1- Düşmanlık İnsan, kendisine veya bazılarına yaptığı kötülük sebebiyle birine düşmanlık eder, kin besler. Kin ise intikam ile yatışır. Düşmanına bir felaket geldiği zaman, bunu kendi kerametine hamlederek buna sevinir ve bunu kendi mükafatı sanır. 2- Çekememek Varlık sahibinin üstünlük taslaması onun ağrına gider. Emsallerinden biri mevki, ilim veya servet sahibi olduğu takdirde, kendisine karşı kibirleneceklerinden, kendisinin buna dayanamıyacağı için haset eder. Yani hasedi, kendi kibrinden dolayı değil, karşısındakinin kibrine dayanamıyacağından dolayıdır. 3- Kibir Kibirlenip, karşısındakini küçük görüp kendine hizmet ettirmesi ve bütün arzularında kendi emrinde olması isteğidir. Birinin başına bir devlet kuşu konsa, buna haset eder. Kâfirlerin çoğunun Resul-i Ekrem efendimize karşı hasedi, Onun kendilerine karşı ululuk iddia etmesi korkusundandır. Biz ulu kimseler iken bir öksüz nasıl olur da başımıza geçer ve biz ona nasıl boyun eğeriz dediler. 4- Şaşkınlık Aynı tahsilli, aynı yaşta ve aynı memleketli olmasına rağmen bazı arkadaşlarının mal, mülk sahibi olmalarına hayret edip kıskanır. 5- Gayesine ulaşamama korkusu Bu da iki kişinin bir maksatta birbirine üstünlük arzusuna dayanır. Arzusuna tek başına ulaşabilmekte kendisine yardımcı olan her nimete, öbürü haset eder. Birinin o arzuya erişip diğerinin erişememesi hâlinde birbirine haset ederler. Ana-babanın sevgisini kazanmaktaki evlatların yarışması, talebelerin hocalarının sevgisini kazanmaktaki yarışmaları, gazetecilerin okuyucu çekmek için yarışması ve birbirine haset etmeleri hepsi bu kısımdandır. Her iki tarafın maksadı aynıdır. Maksatlarına ulaşmakta birbirine haset ederler. 6- Lider olma sevdası Bir kimse, herhangi bir ilim dalında, parmakla gösterilen tek bir insan olmayı arzu eder. Övülmek sevgisi kendisine galebe çaldığı zaman, insanlar tarafından, “İşte bu kimse, kendi sahasında zamanının tek insanıdır, emsâli yoktur” gibi sözlerle övülünce, buna sevinir. “Falan yerde de bu sahada üstün biri var” diye duyduğu zaman canı sıkılır. Bu kişinin, kendisiyle ortak olan bu varlığının, elinden gitmesini ve hatta ölümünü bile arzu eder. Bu ortaklık mevkide, ilimde, sanatta, güzellikte, servette ve benzerlerinde olabilir. Cihanda emsâlsiz ve tek kalması sebebiyle sevindiği her hususta durum aynıdır. Burada hasedin sebebi tek başına otorite olmak sevdasından başka bir şey değildir. Yahudi âlimleri, Resul-i Ekremin hak peygamber olduğunu bildikleri halde, başkanlıklarının elden gideceğinden korktukları için, Peygamber efendimize haset ederek inkâra kalkıştılar. 7- Kötü huy Hiçbir sebep olmadan kötü huyu, cimriliği sebebiyle kimsede bir varlık görmek istemez ve onlara haset eder. Ona, bu nimetlere Allahü teâlânın mazhar kıldığı bir kimsenin iyiliklerinden bahsedilince, canı sıkılır. Bu kişi, daima başkalarının gerilemelerini seven ve Allahü teâlânın lütfuna cimrilik gösteren bir insandır. Kimi de var, başkasının malında cimrilik eder, yani başkasının malını da başkasına reva görmez. Aralarında hiçbir alaka bulunmadığı halde, Allahü teâlânın kullarına verdiği nimete cimrilik eder ve onlara haset etmeye başlar. Bunun kötü huyluluktan başka bir sebebi yoktur. Bunun tedavisi pek zordur. Hazret-i Enes anlatır Resul-i Ekrem, Şimdi içeri Cennetlik bir zat girecektir buyurdu. Az sonra, Ensardan, bir adam çıkageldi. Ertesi gün, Resul-i Ekrem yine önceki gibi söyledi. Yine aynı adam çıkageldi. Üçüncü gün de aynı şey oldu. Abdullah bin Amr, o adamın evinde birkaç gün misafir kaldıktan sonra şunları anlattı - Üç gece onunla kaldım. Gece kalkıp namaz kılmadı. Bizlerden fazla bir ibadet yapmadığı halde Cennetlik oluşunun sebebini anlayamadım. Adama dedim ki - Resulullah seni niçin övüyor? - Hiç kimseye haset etmem. - Şimdi anlaşıldı. Seni o dereceye ulaştıran budur. İ. Ahmed Hazret-i Musa’nın imrendiği zat Musa aleyhisselam, salih bir zata imrenip, kim olduğunu sordu. Allahü teâlâ, Bu zat, şu üç amel ile bu mertebeye ulaşmıştır Kimseye haset etmedi, ana-babasına âsi olmadı ve söz taşımadı buyurdu. Hazret-i Zekeriyya da Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu haber veriyor Haset eden kimse, nimetime düşman olan, kazâma kızan, kullarım arasındaki taksimatıma razı olmayan biridir. Hazret-i Safiyye anlatır Bir gün, babam amcama sordu - Bu Peygamber hakkında ne diyorsun? - Hazret-i Musa’nın müjdelediği Peygamberdir. - O halde niçin iman etmiyorsun? - Bizden gelmediği için, ölünceye kadar düşmanlık edeceğiz. İşte hasedin vardığı acı nokta... Hasedin zararları Haset edilen kimse, senin zulmüne uğramış, bir mazlumdur. Hele haset edip çekiştirir, kötülüklerini söylersen, bunlar senin ona verdiğin hediyelerdir. Hep onun ekmeğine yağ sürmüş oluyorsun. Yani ona ibadetlerinin sevabını verip, onun günahlarını yükleniyorsun. Böylece kıyamette müflis olacaksın. Düşman, hasmının beladan belaya uğramasını ister. Haset hastalığı ile senin yüklendiğin bela, bütün felaketlerden büyüktür. Düşmanlarının en büyük arzuları kendilerinin refahta, hasımlarının sıkıntıda olmalarıdır. Sen kendi kendine onların arzularına uymuş oldun. Bunun için düşmanın, senin ölmeni değil, böylece sürünmeni, ellerindeki nimetlere bakarak haset ateşi içinde hep kıvranmanı isterler. Bunları düşünebilirsen, kendi kendinin düşmanı ve düşmanının dostu olduğunu kolaylıkla anlamış olursun. Çünkü davranışın, dünya ve ahirette senin aleyhine, hasmının lehinedir. Bu işin zararı senin, kârı onundur. Herkesin yanında nefret edilirsin. Allah katında da kötü birin. Sen istesen de istemesen de haset ettiğin kimsenin nimeti devam eder gider. Eğer ahiretteki hâlini rüyada bile görebilseydin, korkunç bir manzara ile karşılaşırdın. Hâlin, tıpkı, öldürmek için düşmana kurşun atan, fakat mermisi geri teperek gözüne isabet edip gözünü çıkaran ve buna fazla sinirlenerek ikinci kurşunu atan ve ikinci mermi de aynı şekilde geri teperek diğer gözünü çıkaran, buna daha da sinirlenerek attığı üçüncü kurşunun yine kendi beynine saplanan ve hasmı esenlik içinde bulunan kişinin durumuna benzer. O, durmadan hasmını hedef alıp kurşun atar, mermiler ise geri teperek kendisine isabet eder. Bunun bu hâline, düşmanları kahkaha savurur. İşte şeytan böyle maskara eder. Haset edenin durumu bundan da fecidir. Çünkü bu kişinin hasmına atıp tersine dönerek kör olmasına sebep olduğu gözleri, nihayet ölüme kadar yaşayacak ve ölüm ile onlar da yok olacaktı. Ama hasetten meydana gelen günah, ölüm ile yok olmaz. Bu sebeple Allahü teâlâyı öfkelendirir ve Cehenneme girer. Gözünün kör olması, Cehenneme girip Cehennemin kendisini yakmasından, elbette çok daha hafiftir. Şu işe bak! O, haset ettiği kimsenin nimetinin elinden alınmasını isterken, Allahü teâlâ o nimeti almadığı gibi, ötekini sıkıntıdan sıkıntıya sokmuştur. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki Kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. [Fatır 43] Çok kere düşmanı için istediği aynen kendi başına gelir. Bunlar, hasedin ilim ile tedavisidir. Eğer akl-ı selim ile düşünürsen, haset ateşini kalbinde söndürürsün. Çünkü hasedin, kendini helak ettiğini, düşmanını sevindirdiğini, haset sebebiyle huzurunun bozulduğunu ve neticede Allahü teâlânın hışmına uğradığını bilirsin. Hasedin amel ile tedavisi şöyledir Haset arzularının aksini yapmakla hasedini tahakküm altına alırsın. Mesela, hasmını kötülemek istersen, hemen onu öv, kibretmek istersen tevazu göster, ondan özür dile, şayet vermemeyi teklif ederse, vermeye gayret et! Yapmacık da olsa tatlılık, kini ortadan kaldırır ve gönülleri birbirine bağlar. Bu sayede kalb, haset hastalığından kurtulur. Haset edilen kimse, senin böyle zoraki yaptığını bilse de, yine memnun kalır ve seni sevmeye başlar, bu suretle karşılıklı sevgi başlar ve haset hastalığı da kaybolur. Çünkü tevazu, övmek ve sevgisini bildirmek, karşısındakine etki ederek onu sever. Zoraki yaptığı iyilikler, zamanla huy haline gelir. Böylece hasetten kurtulmuş olursun. Elbette bu arada şeytan boş durmaz, senin bu durumun onu çok üzer, sana münafıklık yapıyorsun diye vesvese verir. Sen de, münafıklık zilletine düşmeyeyim diye sakın şeytanın oyununa gelme! Hastalıklar acı ilaçlarla tedavi edilir. İlacın acılığına dayanamayan, şifanın zevkine eremez. Hasedin tedavisinde kullanılan, düşmana karşı alçak gönüllülük, onu övme gibi hâllerin acılığını, ancak yukarıda bildirilen manaları bilmek kolaylaştırır. Ayrıca Allahü teâlânın kazasına rıza ile elde edilecek sevap, Allah’ın sevdiğini sevmek de bu güçlüğü yener. Murada ermemek zillettir. Bu zilletten kurtuluş ancak iki şeyin biriyle mümkündür. Ya dilediğin şey olacak veya olacak şeyi dileyeceksin. Birincisi senin elinde olmadığı için, bu hususta uğraşmak manasızdır. İkincisi ise mücahede ve riyazet ile mümkündür. O halde akıllı olan, bu ikinci çareye başvurur. [Riyazet, nefsin arzularını yapmamak demektir. Nefs ahmak olduğu için her istediği kendi zararınadır. Nefs daima haramları ister. Mücahede ise, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefsimiz, iyilik ve ibadet etmemizi istemez. Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet etmekten daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.] İhya Mümine kâfir diyenin kendisi kâfir olur Sual Bazı kimseler, haset yüzünden çok iyi tanıdığım bir müslümana yahudi diyorlar. Halbuki bildiğiniz gibi, bir kimse istediği dini seçebilir. Fakat hiç kimse yahudi olamaz. Yahudi olmak için yahudi olarak doğmak şarttır. Böyle haset ederek bir müslümana yahudi demenin dindeki yeri nedir? CEVAP M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Hasetçi, boşuna yorulmuş, üzülmüş olur. Üstelik büyük günaha girmiş olur. Haset, sinirleri bozar, ömrün azalmasına sebep olur. Hasedin, haset edilene dünyada ve ahirette hiç zararı olmaz. Üstelik faydası olur. Haset ettiği kimsede nimetlerin azalmadığını, arttığını [kervanın yürüdüğünü] görerek sinir krizleri geçirir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Mümin imrenir, münafık haset eder. [İ. Maverdi] Haset edenler benden değildir, ben de onlardan değilim. [Taberani] Berika’daki bu yazı, hasedin ne kadar kötü olduğunu göstermektedir. Hasetçinin yalan söylemesi, iftira etmesi ayrı bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Bir müminde her haslet bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan bulunamaz. [İbni Ebi Şeybe] Yalan, münafıklıktan bir kapıdır. [İbni Adiy] Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir. [Nahl 105 Beydavi] Hadis-i şerifde de buyuruluyor ki Yalan, imana aykırıdır. [Beyheki] İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki Böyle kimselerin bozuk sözlerine üzülmeyiniz! Kur'an-ı kerimde, Herkes, kendine uygun işi yapar buyuruluyor. İsra 84 [Yani kişinin işi ve sözü, kendinin aynasıdır.] Böyle aşağı kimselerin sözlerine iyi ve kötü karşılıkta bulunmamak daha iyidir. Yalanın sonu gelmez. Onların birbirini tutmayan sözleri, kendilerini rezil etmeye yetişir. Allahü teâlânın aydınlatmadığı kimseye, başkası ışık veremez. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki Allah de, sonra onları bırak! Bozuk işlerinde, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar! [Enam 91, Mektub. 204] Aynı evliya zat yine buyuruyor ki Bir zan ile bir müslümana kötü damgası basmak, yer yer dolaşıp, onu sapık olarak yaymaya çalışmak bir din adamına yakışır mı? Müslüman olan bir kimse, bir insandan dine uygun görünmeyen bir söz işitince, bu söyleyeni incelemelidir. Söz sahibi, sapık ve zındık ise, buna doğrusunu söylemeli, sözünde iyi mana aramamalıdır. O sözün sahibi müslüman ise, onun sözüne iyi mana vermeye uğraşmalıdır. Eğer faydalı olmak için değil de, bir müslümanı kötülemek için yapılıyorsa, buna bir şey diyemem. [ Suizan ederek bir müslümana kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, Kelime-i şehadet söylerken niçin öldürdün? buyurdu. O kimse de, Dili ile söylüyordu, kalbi ile inkâr ediyordu dedi. Kalbini yarıp da baktın mı? diyerek onu azarladı. Onun için, günahkâr da olsa, mümine kâfir demekten sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur. [Buhari] Haset, gayret ve kıskançlık Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanç denir. Bu hâl, insanlığın en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Haset etmeyin, ateş odunu yaktığı gibi, haset de ibadetlerin sevaplarını giderir. [İbni Mace] Haset eden, onu gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamet günü, bu zulümlerinin karşılığı olarak, yaptığı iyilikler alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır, hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, biri kalır. Küfürden başka hiçbir günah, hasenatın sevaplarının hepsini yok etmez. İslamiyet’e önem vermeyerek haram işlemek ve küfre sebep olan işleri yapmak, sevapların hepsini yok eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Eski ümmetlerden iki kötülük haset ve kin size bulaştı. Dinlerini haset ve kinle yıktılar. [Tirmizi] Haset etmek, Allahü teâlânın takdirini değiştirmez. Boşuna üzülmüş, yorulmuş olur. Kazandığı günahlar da, cabası olur. Hiçbir hasetçi muradına kavuşmaz, kimseden saygı görmez. Haset, sinirleri bozar. Ömrünün azalmasına sebep olur. Haset olunanın, dünyada ve ahirette, bundan hiç zararı olmaz. Hatta faydası olur. Haset edenin ömrü üzüntü ile geçer. Haset ettiği kimseden nimetlerin azalmadığını, hatta arttığını görerek, sinir krizleri geçirir. Hasetten kurtulmak için, ona hediye göndermeli, onu övmeli, ona karşı tevazu göstermeli, onun nimetinin artmasına dua etmelidir. Haset, kıskanmak, çekememek demektir. Yani, Allahü teâlânın birine vermiş olduğu nimetin ondan gitmesini istemek demektir. Ondan gitmesini istemeyip de, kendisinde de olmasını istemek, haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Gıpta güzel bir huydur. İslamiyet’in ahkamına, yani farzları yapmaya ve haramlardan sakınmaya riayet eden, gözeten salih kimseye gıpta edilmesi vaciptir. Dünya nimetleri için gıpta etmek tenzihen mekruh olur. Birinde bulunan kötü, zararlı şeyin gitmesini istemek, gayret olur. Gayret gösterene de gayur denir. Gayret, bir kimsede olan hakkına, onun başkasını ortak etmesini istememektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Mümin gayur olur. Allahü teâlâ ise daha gayurdur. [Müslim] Allahü teâlâdan daha gayuru yoktur ve mümine gayret ettiği için fuhşu yasaklamıştır. [Buhari] Namusunu kıskanmayana deyyus denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Allahü teâlâ, Cenneti yaratınca, “deyyus senin kokunu bile duyamaz” buyurdu. [Deylemi] Allahü teâlânın gayret etmesi, kulunun kötü, çirkin şey yapmasına razı olmamasıdır. İnsanın Allahü teâlâya gayret etmesi, haram işlenmesini istememekle olur. Yusuf aleyhisselamın, Sultanın yanında benim ismimi söyle! demesi gayret-i ilahiyyeye dokunarak, senelerce zindanda kalmasına sebep oldu. İbrahim aleyhisselamın, oğlu İsmail’in dünyaya gelmesine sevinmesi, gayret-i ilahiye dokunarak, bunu kurban etmesi emrolundu. Allahü teâlânın çok sevdiklerine, bazı evliyaya böyle gayret etmesi çok vâki olmuştur. Müslümana kâfir demek Sual Bazı Müslümanlar için, Bunlar, Bizans’ın torunlarıdır. Bunların namazları, kabul olmaz. Bunlara herhangi bir şekilde yardım edenler, Cehenneme bilet kesmişlerdir diyerek, açıkça kâfir olduklarını söylemek, küfür değil midir? CEVAP İslam âlimleri buyuruyor ki Küfür isnadı, iki başlı ok gibidir. Oku atınca, karşı taraf kâfirse orada kalır, şayet değilse, ok geri döner sahibini vurur, yani söyleyen kâfir olur. Fıkıh kitaplarında da, kendisine kâfir denilen kimse kâfir değilse, Müslüman ise, söyleyenin kâfir olacağı bildiriliyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur. [Buhari] Kıskanmak ve imrenmek Sual Dinimizde kıskançlık yasaktır ama Peygamber efendimizi gören ve Onun zamanında yaşayanları ister istemez kıskanıyoruz, bu günah olur mu? CEVAP Ona kıskanmak denmez, imrenmek denir. İmrenmek sevaptır, insan, rahatsız insandır Sual Kıskanç, hasetçi kimseler, kıskançlıkları sebebiyle, kendilerini rahat, huzurlu mu zannediyorlar? Cevap Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanan, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyen insana, kıskanç denir. Bu hâl, insanlığın en kötü huylarından biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insanlar, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de hüsran içindedir, yani zarardadır. Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu görenler yavaş yavaş bu huylarından kendilerini istedikleri kadar ıslah edebilir. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir. Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmeği kazandığı zaman, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyonlarına daha birkaç milyon ekleyemediği için üzüntü insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu posunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir. İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olurlar. İyi kalpli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir. Peygamber Efendimiz; Bir Müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir Müslüman için istemezse ve bir Müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği hâlde, o kötülüğü başka bir Müslüman için isterse, onun imanı tam değildir buyurmuştur. Yani Peygamber Efendimiz, yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka Müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Bütün dünya, Peygamber Efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?Sual Birisinde iyi bir şey görünce, bundan bende de olsun demenin dinen mahzuru olur mu? Cevap İnsan bir kimsede bulunan nimetin ondan gitmesini istemeyip, kendisinde de bulunmasını isterse, bu haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Gıpta etmek, güzel bir huydur. İslâmiyetin ahkamına, yani farzları yapmaya ve haramlardan sakınmaya riayet eden, gözeten salih kimseye gıpta edilmesi vaciptir. Dünya nimetleri için gıpta etmek tenzihen mekruh olur.
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُور * وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ "Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez." "Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!" Lokman, 31/18-19 فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون "Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar." Nûr 24/61 عن أبي هريرة أن النبي ص قال والكلِمةُ الطَّيِّبَةُ صدَقَةٌ » "Güzel söz sadakadır. " Buhârî, Edeb 34, Cihâd 128, Müslim, Zekât 56 "Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir. " Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti'zân 15 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Hucurât, 49/2 لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فى رَسُولِ اللّهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّهَ وَالْيَوْمَ الْاخِرَ وَذَكَرَ اللّهَ كَثيرًا "Gerçekten sizin için, Allah'a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Rasülü'nde çok güzel bir örnek vardır." Ahzâb, 33/21 ا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Hucurât, 49/1 ADÂB-I MUAŞERET VE GÖRGÜ KURALLARI A. ÂDÂB-I MUÂŞERET 2. Önemi 3. Kaynağı B. ÖZEL İLİŞKİLERDE MUÂŞERET ESASLARI 1. Allah ve Resûlüyle ilişkilerde Âdâp 2. Karı-Koca İlişkilerinde Âdâp a. Kadın kocasına itaat etmeli b. Aile mahremiyetlerini muhafaza etmeli c. Ailenin sırlarını başkalarına anlatmamalı d. Erkek koca helalinden çalışıp evin geçimini temin etmeli e. Hanımıyla sevgi ve saygıya dayanan bir beraberlik sağlamalı f. Hoş görülü olmalı g. Hanımıyla alay etmemeli h. Ayıp ve kusurlarını araştırmamalı 3. Anne-Baba ve Çocuklar Arasındaki İlişkilerde Âdâp a. Sevgide mutedil dengeli olmak b. Çocuklarına karşı şefkat ve merhametli olmak c. Kız erkek ayırımı yapmamak d. Onlara iyi bir eğitim ve terbiye vermek e. Karı-koca mahremiyetlerini çocuklarından gizli tutmak f. Çocukların anne ve babalarına itaat etmeleri g. Onları üzecek söz ve davranışlardan sakınmaları h. Anne ve babaları nasıl çocuklarını besleyip büyüttü ve hayata hazırladıysalar, çocukları da, yaşlandıkları zaman onlara iyi bakıp hizmet etmeleri 4. Öğretmen ve Öğrenci İlişkilerinde Âdâp a. Öğretmen/Hoca ilmiyle amil olmalı b. Öğrencisine şefkat ve merhamet göstermeli c. Ders anlatırken öğrencilerin seviyesine inmeli d. Sorularını cevaplayıp, bilmediği konularda susmalı f. Öğrenci de öğretmenine itaat etmeli, onu can kulağı ile dinlemeli g. Soru sorma hakkını istismar etmemeli h. Hocasına karşı mütevazi ve edepli olmalı 5. Âmir-Memur, İşçi-İşveren İlişkilerinde Âdâp Çalışanların uymaları gerekli âdâp a. İzin âdâbı b. Giriş çıkışlarda dikkat edilecek hususlar c. Yağcılık yapmamak d. Yapamayacağı göreve talip olmamak e. Âmirlerine karşı saygılı olmak f. Verilen vazifeyi en iyi ve verimli bir şekilde yapmak Âmirlerin uymaları gerekli adap a. Yönetim hakka ve hukuka uygun olarak yapılmalı, keyfi hareket edilmemeli b. Bağışlayıcı olmalı c. Davranışlarında mütevazi olmalı d. Çalışanların gönüllü katılımını sağlamak için, zaman zaman onlarla istişare etmeli e. Ararında sevgi, saygı ve barışı hakim kılmalı f. Çalışanlardan hediye almamalı 6. Misafir Ve Misafirlik Âdâbı a. Ev sahibinin giyim kuşamına önem vermesi b. Misafiri güler yüzle karşılayıp en güzel kabul göstermesi c. Misafirlerin bir müddet yalnız bırakılması d. Yemeğin takdim şekli e. Yemekte misafirlerle ilgilenmek f. Misafirlere hizmet g. Misafirin uğurlanması Misafirin uymak zorunda olduğu esaslar a. Geleceği zamanı önceden bildirmesi randevu b. Giyim-kuşamına ve temizliğine özen göstermesi c. İzinsiz ve selamsız ev sahibinin evine girmemesi d. Kapıyı çalma şekli e. Ziyaret saatinin ayarlanması f. Sunulan yemeği beğenmemezlik etmemesi g. Evde sağa sola gitmemesi veya gözleriyle etrafı teftiş etmemesi. 7. Komşuluk İlişkilerinde Adap 8. Fakir Ve Yetimlerle İlişkilerde Adap 9. Başkalarıyla İlişkilerde Adap 10. Giyim ve Kuşam Adabı Âdâb-ı muâşeret, insana toplum içerisinde yaşamak için gerekli olan nezaket kurallarını öğreten, insani ilişkilerde uyulacak şekil ve ölçüleri ortaya koyan ve şahsı toplum içerisinde saygı ve hürmete layık kılan davranış şekilleridir. Bir toplumda, âdâba riâyet edilmiyorsa, orada ahlâkın varlığından söz edilemeyeceği gibi; âdâb-ı muâşeret ve ahlâka önem verilmeyen toplumlarda hukuka saygı, nizam ve intizamdan bahsetmek de mümkün değildir. Bundan dolayı, en son ve mükemmel din olan İslâm, misâfirperverlikten bayram törenlerine; sosyal yardımlaşmadan, insanların birbirini sevip saymalarına; şahsi hayattan, sosyal hayatın çeşitli yönlerine varıncaya kadar… cemiyet hayatında gerekli olan her türlü muâşeret esaslarını ortaya koymuştur. Adab-ı Muaşeretle İlgili Bazı Ayetler لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فى رَسُولِ اللّهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّهَ وَالْيَوْمَ الْاخِرَ وَذَكَرَ اللّهَ كَثيرًا "Gerçekten sizin için, Allah'a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Rasülü'nde çok güzel bir örnek vardır." Ahzâb, 33/21 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Hucurât, 49/1 Bazıları öne geçmeyi özel örneklerle tefsir etmişlerse de âyetten görünürde anlaşılan, gerek söz ve gerek fiil hepsine umumi olmasıdır. Rasulullah'ın meclisinde bir mesele geçtiği zaman ondan önce cevaba kalkışmamaları için de olduğu gibi, yolda giderken bir izin, işaret veya ihtiyaç olmaksızın önünde yürümemeleri ve sofrada ondan önce yemeye başlamamaları da içinde olur ki buna usulde umumi mecaz yahut beyanda kinaye tabir edilir. Hakikati iradeye engel olmaz. Namazda hiçbir şekilde imamın önüne geçmenin caiz olmamasındaki mânâ da budur. Rasulullah'ın huzurunda birisi imam edilip namaz kılınacak olsa onun izni olmaksızın sahih olmaz. Bu şekilde bu âyetten her şeyde şeriata uymanın gerekliliğine delil getirilir. İşte bu âyet Rasulullah'ın protokolü ile ilgili böyle bir ara prensiptir ki, bundan sonraki âyetin mânâsı da bunun anlamı içindedir. Bazıları bununla kıyasın aleyhine de delil getirmek istemişlerse de kıyas Allah ve Resulünün hükmünde öne geçmek değil, uymak için mânâ araştırmasıdır. Evet, hiçbir şekilde Allah ve Resulü'nün önüne geçmek mânâsı bulunan hiçbir saygısızlık yapmayın. Ve Allah'tan korkun, gerek yapacağınız ve gerek çekineceğiniz her hususta, her söz ve fiilde ve bunun üzerine ve özellikle bu hususta ileri gitmekte Allah'ın gazabından korkup emrine uyup korunun. Çünkü Allah işitendir, bilendir. Dolayısıyla bütün söylediklerinizi işitir, yaptıklarınızı bilir, ona göre ceza verir. Elmalı, Hak Dini, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Hucurât, 49/2 el-Hasen ibn Muhammed kanalıyla Abdullah ibnu'z-Zübeyr'den rivayete göre Allah'ın Rasûlü oğullan kafilesi geldiğinde Ebu Bekr "Onların üzerine el-Ka'kâ' ibn Ma'bed'i emir tayin et." dedi. Ömer de "el-Akra' ibn Habis'i emir tayin et." dedi. Ebu Bekr "Sen ancak bana muhalefet etmek istedin." dedi. Ömer "Hayır, sana muhalefet etmek istemedim." dedi ve tartışırlarken sesleri yükseldi de bu hususta âyetin sonuna kadar olmak üzere "Ey o iman etmiş olanlar, Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin..." âyet-i kerimesi nazil oldu. Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, Hucurât, 49/2; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Hucurât, 49/1, hadis no 3266. إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ Allah’a karşı gelmekten sakınma konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Hucurât, 49/3 إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُون Ey Muhammed! Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. Hucurât, 49/4 وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Hucurât, 49/5 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ " Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” Hucurât, 49/11 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Hucurât, 49/12 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin vakitli vakitsiz Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Rasûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır. Ahzâb 33/53 فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, ona dayanıp güven. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Âl-i İmran, 3/159 وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُور * وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” Lokman, 31/18-19 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ “ Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar ve sizden henüz büluğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra yanınıza girecekleri zaman sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında izinsiz girme konusunda ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Nûr 24/58 وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” İsrâ 17/23-24 الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever” Âl-i İmran 3/134 وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” Nisâ 4/86 فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar.” Nûr 24/61 وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُورًا “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisâ 4/36 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن َنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ تذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulü’l-emre idarecilere de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir” Nisâ 4/56 Adab-ı Muaşeretle İlgili Bazı Hadisler عن أبي هُريرة أنَّ رسول اللَّه ص قال الإيمَانُ بِضْع وسبْعُونَ، أوْ بِضْعُ وَسِتُّونَ شُ
Haset nedir ve Hasetten nasıl kurulunur? Haset ile ilgili ayetler ve Haset ile ilgili hadisler bu sayfada derledik. İşte Haset hakkında bilgi. Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Diğer bir deyişle; Çekememezlik anlamına gelen haset, gizlenen ve açığa vurulmak istenmeyen aynı zamanda bizi dünya ve âhirette perişan edebilecek duygulardır. Kişinin, başkalarının sâhip bulunduğu maddî ve manevî imkânlarının kaybolmasını veya o imkânların kendisine geçmesini istemesi demektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir. Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır. Yüce Allah Felâk süresinde “De ki “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.“ buyurmaktadır. Kur”ân-ı Kerim haset ettiği zaman hasetçinin şerli olduğu, şerrinden Allah”a sığınılması gerektiğini belirmiştir. Sâhip olmadığımız, bir anlamda bize verilmeyenler için veya başka-sına bize verilenlerden daha çok verilmesinden dolayı haset etmek çok tehlikeli bir davranıştır olup, taktiri ilâhiye karşı çıkmaktır. Aynı zamanda gizli şirktir. Yüce Allah Kur”ân”ı Kerim de “Allah”ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesîle yaptığı şeyleri haset ederek arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay da kazandıklarından bir pay vardır. Allah”tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.“ Nisâ sûresi, 54. âyette “Yoksa onlar, Allah”ın lütfundan verdiği şeyler için, insanlara haset mi ediyorlar?” Bakara sûresi, 109. âyette “Kitap ehlinden çoğu, kendilerine gerçek hak apaçık belli olduktan sonra, nefislerini kuşatan kıskançlıktan hasetlerinden dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah”ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” Âl-i İmran sûresi, 120. âyette “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler.” Bakara sûresi, 109. âyette “Kitap sahiplerinin çoğu, gerçek kendilerine belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasetten ötürü sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.” Şûrâ sûresi, 14. âyette “Onlar kendilerine ilim geldikten sonra sadece azalarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar azâbın ertelenmesi hakkında Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilir işlerileri bitirilir di.” Hasedin haram olmasının sebebi Allah”ın kullar arasında yaptığı taksim ve takdire razı olmamayı, teslimiyet gösterme-meyi ifâde etmesi ve İslam”a göre kâfirlerin özelliklerinden birisi olarak sayılmasıdır. Ehl-i kitap için Kur”an, kendilerine kitap ve ilim geldikten sonra insanların birbirlerine düşmeleri-nin sebebini haset olarak belirtmiştir. Peygamberimiz hadislerinde “Haset etmekten sakının. Zira, ateşin odunu veya otları yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir. ” “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada olmaz.” Hasedin dereceleri İmâm-ı Gazâli hasedi başlıca dört dereceye ayırarak inceler 1- Haset ettiğin kimsenin elindeki ni”metin yok olmasını istemektir. Bu nimet ister kendi eline geçsin, ister geçmesin, yeter ki haset ettiği kişide bulunmasın. Hasedin en kötü olanı budur. 2- Haset ettiği insanın elindeki ni”metin, kendi eline geçmesini istemektir. Bunun isteği o ni”metin kendi eline geçmesi, amacı o nimete kendisinin sahip olmasıdır. 3- Başka birisindeki ni”metin aynısının veya benzerinin kendisinde de olmasını istemesidir. Eğer kendi eline geçmeyecekse, onun elinde de olmamasını arzu etmesidir., 4- Başka birisinde bulunan ni”metin benzerinin kendi elinde de olmasını istemesi, fakat haset ettiği kişideki ni”metin yok olmamasını istemesidir. İşte hasedin bu son derecesi eğer sırf dünyalık ni”metler ise affedilmiştir. Eğer din hususunda ise tavsiye edilmiştir. Çünkü bu, hayırda yarışma buyruğunun kapsamına girmektedir. Hasedin ortaya çıkmasının sebepleri 1. Düşmanlık Kin ve düşmanlık sebebiyle ortaya çıkan haset çok kere çekişme ve kavgalara yol açar. Hayat boyunca devam eder. Hileli yollarla ni”metin izalesine gidilir. Haset edilenin gizli işlerinin açığa çıkarılması için çaba harcanır ve mubah olmayan her türlü yol kullanılır. 2. Büyük görünme isteği Kişinin, mevki, ilim veya servet sahibi olan birisinin kendisine karşı kibirlenmesi halinde ona haset etmesidir. Yani üstünlük taslayanın karşısında diğer kişinin zoruna gitmesinden dolayı haset etmesidir. 3. Karşısındakini küçük görüp kibirlenmesinden meydana gelen haset. Yani bu tür haset, karşısındakinin kendine hizmet etmesi ve emrinde olmasını istemesinden kaynaklanır. Zuhruf sûresi, 31. âyette “Kur”ân iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” İfade edildiği üzere müşrikler, Peygamberimizi küçük görerek haset etmişlerdir. 4. Şaşkınlık ve hayranlık Kur”ân”ı Kerim geçmiş ümmetlerden bahsederken, kendileri gibi bir insanın risâlet, vahiy ve Allah”a yakınlık gibi bir mevkiye ulaşmasına şaştıklarını ve bunun sonucu olarak haset ettiklerini nakleder “Siz de bizim gibi birer insansınız” “Bizim gibi iki insana mı inanacağız?” “Kendiniz gibi insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızdan hiç şüphe yoktur” Yâsin, 15. Mü”minun sûresi, âyetler 5. Amacına ulaşamama korkusu Belli bir amaca ulaşmak isteyen kişilerin rakibinin üstünlük sağlayıp, kendisinin hedefe ulaşamama korkusundan doğan hasettir. Rakip gördüğü kişinin amacına ulaşmasına yardımcı olan her ni”met, kendisi için bir haset kaynağıdır. 6. Makam ve mevki sevgisi, önderlik isteği Bir konuda tek adam olmayı arzulayanın, bu konuda kendisine rakip olabilecek veya göz diktiği yere ulaşmış kimselere haset etmesidir. Sürekli övülmek ve üstün gelmek isteğinde olan kimse, başka bir kimsenin kendisine ortak gösterilmesine ve yerini almasına haset eder. 7. Kötü huyluluk ve verilen nimetlere karşı cimrilik Kişinin mal, önderlik sevgisi ve derdi olmamakla birlikte, ona Allah”ın nimetler verdiği, iyi huylarla donattığı bir kimseden söz edilince bundan rahatsız olur ve haset eder. Diğer taraftan başkasının içinde bulunduğu zorluk ve çektiği sıkıntılardan söz edildiğinde de sevinç duyar. Böylesi kimseler başkalarının kötü durumda olmalarını sever ve Allah”ın lütuflarına karşılık cimrilik gösterirler. Hasetten nasıl kurtulunur Haset en büyük kalp hastalıklarındandır. Bu tür hastalıklar ise, ancak ilim ve amel ile tedavi edilebilir. Hasedin din ve dünya için getirdiği zararları bilmek, bu hususta ilim sahibi olmak gerekir. Üstelik haset, kendisine haset edilen kimseye zarar getirmez. Bu nedenle kişinin kendine düşman olması anlamına gelen hasetten kurtulmak için, hasedin zararlarını bilmek gerekir. Haset eden, Allah”ın yaptığı taksim ve takdire rıza göstermemiş, onun iradesine karşı gelmiş demektir. Allah”ın bizce gizli olan hükümleri ile mülkünde gerçekleştirdiği adâleti kabullenmemek, O”na karşı çıkmak anlamına gelir. Bu ise, tevhidin özüne ters düşülmesinden, dolayı imanı zedeler. Hasetten vazgeçmek için onun bu zararını bilmek bile yeterlidir. Haset etmekle mü”mini aldatmak, ona nasihat etmeyi terk etmek, İslâm”ın birbirinizi seviniz emirlerine karşı gelmek fiili işlenmiş ve mü”minler zarara uğratılmış olur. Böylece bu durumdan en çok sevinecek olan şeytan ve kâfirlerle birleşmiş olmak gibi hiç de küçümsenmeyecek suç ve günahların işlemiş olacağı unutulmamalıdır. Bütün bu özellikleriyle kalbin saflığını ve temizliğini yok eden bir davranış olan haset, ateşin odunu yakıp yok etmesi gi-bi insanın iyi huy ve amellerini giderir, yok eder. Ebû Dâvud Haset edenin içinde yanan çekememezlik ateşi onu yakar, yavaş yavaş eritir. Çünkü birisine haset edildikçe Allah haset edilenin ni”metini artırır. Onun ni”metinin artması da hasetçinin hasedini, dolayısıyla rahatsızlık ve sıkıntısını artırır. Haset edilenin perişanlığı istenirken, hasetçi perişan olur. Ayrıca da, bu hâlin âhirette neden olacağı ceza da unutulmamalıdır. Peygamber buyurdu ki Üç şey var ki hiç kimse ondan yaka kurtaramadı. Zan, uğursuz sayma ve haset.» Haset edildiği zaman, haddi aşıp zulmetmemek gerekir. Hasan Basri haset sorulmuş; demiş ki O, şiddetli bir keder ve üzüntüdür. organlarınla onu meydana çıkarma-dıkça fiiliyata dökülmedikçe sana zarar vermez.»Peygamber hadis-i şerifte Cenâb-ı Hak ümmetim için, konuşmadığı ve amel etmediği takdirde, nefsinde vâki olan şeyi günah saymayıp vazgeçmiştir.» buyurmuştur. Hasetçinin sadece kalbinde vâki olan hasetle insan günahkâr olmaz. Ama kalpte geçen hasetle, haset edilen kimsenin ni”metinin yok olmasını istemez de, kendi için onun bir mislini isteyecek olursa, bu haset değil de gıpta ve güzel şeyi arzu etmektir. Haram sayılmaz, bilakis dini hususlarda olumludur. Dünyevi hususlarda kötü sayılan bir hırstır. Haset edilenin elindeki ni”met, sahibi için dine bağlılığa vesîle olmazda, bilakis onun fesat çıkarmasına ve günah işlemesine sebep oluyorsa ve haset edende böyle bir nimetin verilmemesini veya o kişiye ulaşmamasını istiyorsa, bu Allah rızâsını gözeten mü”minin gayretinden ileri gelmektedir ve onun için faydalıdır. Resûlallah buyurdu ki Şüphesiz ki Cenâb-ı Allah mü”min kuluna karşı gayret gösterir onu nefsin ve şeytanın tesirinden kurtarmak için bir takım şeylerden meneder. Mü”min de diğer mü”minlere karşı gayretli davranır, onlara iyilikle emreder, kötülükten de onları men eder. Muhakkak ki Allah”ın gayreti, mü”minlerin Allah”ın haram kıldığı şeylere yanaşmasına karşıdır.» Hasetten kaçının! Çünkü haset iyilikleri, ateş odunu yer gibi yer.» Diğer bir hadiste, Sizden önceki ümmetlerin âdetleri mânevi hastalıkları size sirayet etmiştir. Haset ile düşmanlık. Bu ikisi de tıraş edicidir. Ama ben başı tıraş eder demiyorum. Belki dini tıraş eder.» Hasetin yaptığı tahribatlar 1- Taat ve ibâdeti ifsât eder. 2- Günah ve isyana sebep olur. 3- Şefaattan mahrum eder. 4- Cehenneme girmeye sebep olabilir. 5- Başkasının zararına sebep olur. 6- Haset edene zahmet, gam, keder, üzüntü ve meşakkat râhi sıkıntı verir. 7- Kalp körelmesine sebep olur. 8- Murâda erişmeye ve baş olmaya mânidir. Haset eden aslında, Allah”ın kazâsına, takdirine râzı olmayıp, takdiri ni”meti beğenmeyen ve O”nun adaletine başkaldıran durumuna düşmektedir. Haset sebepsiz yere oluşmaz. Bilakis, insan da bulunan birçok mânevi hastalık kişiyi hasede götürür. Bunları şu başlık-lar altında zikredebiliriz. Düşmanlık ve kin gütme Hasetin en temel sebebi budur. İnsanoğlu tamahkârdır. Mala düşkündür. Nefsin istekleri hep bu yöndedir. Eğer nefis terbiye edilmeye çalışılmazsa, mânevi hayatımızı kemâle eriştirmek için en güzel ahlâki ilkeler yaşan-tıya aktarılmazsa dünyâda yaşanan hüsranlık ahrette de devam edecektir. Bizde olmayanlar için kin gütmek düşmanlık besle-mek insanı büyük günahlara sevk edebilmektedir. Adam öldürme, hırsızlık ve gasp gibi insana yakışmayacak büyük günahlara Müslüman düşebilmektedir. Üstünlük duygusu Allah katında üstünlük takvâ iledir. Âyette şöyle buyrulmaktadır. Allah katında en değerli olanınız, O”na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.» Mal-mülk gibi mâli konumlar, güzellik gibi fiziki özellikler hep geçicidir. Aramızda asla üstünlük sebebi olmamalıdır. Bu sebeple birbirimize karşı üstünlük oluşturmak için mal, ilim elde etmeye çalışmamak lâzımdır. Unutmayalım ki böyle bir mal ve böyle bir ilim ne dünyamıza nede ahreti-mize fayda sağlayacaktır. Kibir ve böbürlenme Her türlü sıkıntıların habercisi kibirdir. Dünyada kazanılmış olan güzelliklerin birden mahvolmasına sebep olur. Yüce Rabbimiz âyetti kerimede şöyle buyurmakta-dır. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.» Kibirlenenler hep hüsrâna uğramışlardır. İblis Hz. Âdem”e haset etmiş, kendisinin ondan üstün olduğunu inancına kanmış ve kibirlenerek ziyana uğrayanlardan olmuş. İblis örneğinde olduğu gibi kibirlenenler hep haset beslemişler buda kendi aleyhlerine olmuştur. Makam ve mevki tutkusu Makam ve mevki tutkusu da hasedi tetikleyen isteklerdendir. Ulaşılmak istenen dünyalık makam için her şey meşrû gelebilir. Ama bu asla tasvip edile-bilecek bir tutum değildir. Bizler elbette çalışır çabalar ve en güzel yerlerde olmayı isteriz. Ama bunun için asla harama, günaha, fesada, yanlışa ve hak yemeye yanaşmayız. Çabamızı gösterir gerisini Rabbimize havale ederiz. Nefsin kötülük ve çirkinliği Nefsin nasıl bir yapıda olduğunu Kuran-ı Kerimde Yusuf diliyle bizlere şöyle aktarılmaktadır. Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hâriç, nefis aşırı derecede kötü-lüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.» Nefis terbiyesi hepimiz için şarttır. Eğer nefsimizin her istediğini yerine getirirsek sonumuz hüsranlıktır. Nefis her şeyin kendisinde olmasını ister ve bunun için insana devamlı fenalık telkin eder. Bu fenalığın biride hasettir. Hasetle nefsin istekleri arasında bağlantı vardır. “Onda var senin niye olması” gibi nice laflarla nefis haset ile bizi yanlış yollara sürükleyebilir. Bu sebeple içimizden geçen her şeyi yerine getirmemeli doğru ve güzel olanları ayırt edip yerine getirirken yanlış ve günah olanlardan uzaklaşmalıyız. Haset kişiyi olmayacak sevdaların peşine sürükler ve kişiler arasındaki dostluğu, muhabbeti ve kardeşliği zedeler. Haset insanı içinden çıkılmayacak hastalıklara sevk eder. Bu sebeple bizlere yakışmayacak kötü hasetten kendimizi korumalıyız. Mümin kardeşimizin mutlu ve huzurlu olmasını istemeli ve bunun içinde gayret göstermeliyiz. Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde Birbirinize kin tutmayınız haset etmeyiniz sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah”ın kulları kardeş olunuz. Bir Müslüman”ın din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir.» buyurmaktadır.
İftira ile ilgili ayetler ve hadisler konusunu işleyeceğiz inşallah. İftira sözlükte yalan söylemek, uydurmak ve asılsız olarak bazı isnatlarda bulunmak anlamına gelmektedir. İftira ile ilgili genel olarak baktığımızda; o kadar çirkin ve aşağılık bir fiil ki toplum hayatını dinamitler, dostlukları ve arkadaşlıkları bitirir, aile kurmaya engel olur, kurulan aileleri yıkar, aile facialarına yol açar, insanların işlerini, itibarlarını, istikballerini yıkar, hayatların kararmasına yol açar bir kötü bir ahlaktır. İftira ile insanlar arasındaki sevgi ve saygı azalırken, kin ve nefret duygusu artar, kişisel ve toplumsal problemler ortaya çıkar. İftira için bir tanımlama yapsak bireysel ve toplumsal bir hastalıktır dersek yalan olmaz. Nitekim geçmiş toplumlara baktığımızda pek çok peygambere ve salih insanlara çeşitli iftiralar atılmış ve bu insanlar pek çok sıkıntıya maruz kalmışlardır. İftira ile ilgili örneğin Hz. Yusuf kendisine yapılan gayri meşru teklifi kabul etmediği için iftiraya uğramış ve sonucunda zindana atılmıştır. Yûsuf Suresi 23-35 Hz. Musa’ya, Hz. Meryem’e ve Hz. Ayşe validemize daha pek çok kimselere iftiralar atılmıştır. İftira İle İlgili Ayetler Nisa suresi 112. ayette “Kim bir hata kusur yapar veya kasıtlı bilerek günah işler ve onu bir suçsuz masum birinin üzerine atarsa büyük bir bühtan iftira ve apaçık bir günah işlemiş olur” Ahzab suresi 58. ayette “Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden işten dolayı eziyet edenler iftira atanlar şüphesiz apaçık iğrenç bir günah yüklenmiş olurlar.” Nur suresi 19. ayette “İnananlar arasında çirkin kötü şeylerin yayılmasını hoşlanan isteyen kimseler için dünyada da ahirette de çetin yakıcı bir ceza vardır. Ve Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” buyrulmak suretiyle iftiranın ne kadar büyük bir günah olduğu ortaya konulmuş ve bu günahı işleyenler için ahirette büyük bir azap olacağı bildirilmiştir.” Nur suresi 4 . Ayette “Namuslu hür kadınlara zina isnadında bulunup iftira atıp sonra bunu ispat için dört şahit getiremeyenlere seksener sopa değnek vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman asla kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkar fasıktırlar” Nur suresi 23. Ayette “Namuslu, hiç bir şeyden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar iftira atanlar dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için pek büyük bir azap vardır.” Nur suresi 12. Ayet “Bu iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkek ve kadınlar, kendi din kardeşleri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu apaçık bir iftiradan başka bir şey değildir” deselerdi ya! Nur suresi 14. Ayet “Eğer dünya ve ahirette Allah’ın lütfü ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, bu iftiradan dolayı size kesinlik büyük bir azap dokunurdu!” Nur suresi 15. Ayet “Hani o iftirayı dilden dile dolayıp,hakkında hiçbir bilginiz olmayan sözleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa ki bu, Allah katında büyük bir günahtır.” İftira ile ilgili Hadisler Hz. Peygamber iftira konusunda da herkesi uyarmış, iftira etmenin insanın ebedi hayatını karartacak, iflasa götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını söylemiştir. Müslim Peygamber Efendimiz “Zandan şüphe, kuruntu sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır” buyurmasıyla bizleri suizan ve iftiraya karşı uyarmıştır. Birisi bir mümin için hakikatte olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu afv edene kadar, Allah onu Cehenneme sokar. Ebu Davud Bir müminde her haslet huy bulunabilir. Ancak hıyanet ve yalan olamaz.İbni Ebi Şeybe Nebi bir gün “İnsanı helake yok olmak, ölmek götüren 7 şeyden sakınınız!” dedi. Sahabeler “Ey Allah’ın Rasulü, nedir onlar ?” diye sual ettiler. O şöyle cevap verdi Yüce Allah’a şirk ortak koşmaktır, büyü ve sihir yapmaktır, dinen öldürülmesi haram olan bir insanı öldürmektir, Riba faiz yemektir, yetim malını yemektir, Harp esnasında cihattan kaçmaktır, iffetli Müslüman kadınlara zina iftirasında bulunmaktır. Buhari Evet iftira ile ilgili çok ayet ve hadisler var şimdilik bu kadar ile iktifa ediyoruz. Kötü ve çirkin bir haslet olan iftiradan Allah hepimizi muhafaza buyursun. İftiraya uğrayanlara yardım etsin. Allah’a emanet olun. Selam ve dua ile..
haset etmek ile ilgili hadisler ve ayetler